3 GRAFİK İLE EĞİTİMDE HASAR TESPİTİ

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü yani evrensel adıyla OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development) düzenli olarak dünya ülkelerindeki gelişmeleri, gerilemeleri izler ve hem politika yapıcılara kılavuzluk etmesi hem de yönetilenlerin kendi durumlarını dünya ölçeğinde görmesi için raporlar halinde yayımlar.

Ekonomiden savunmaya, sağlıktan eğitime kadar yaşamın hemen her alanını kapsayan bu hacimli raporlara internet üzerinden ulaşmak mümkündür. OECD, yayımladığı raporun dilini bilen, konuyla ilgili hemen her profesyonelin rahatça inceleyebileceği türden bir bilgi sunma sistemine sahiptir.

Dileyen okuyucular, bu yazıda bir boyutuyla inceleyeceğim “Education At A Glance – 2014” (Bir Bakışta Eğitim – 2014) adlı raporun tamamını şuradan indirebilirler.

Gerçi MEB 2013 tarihli bir önceki raporu kısmen Türkçeleştirmiş. Onu da şurada yayınlamış. Ancak İngilizce aslındaki verileriler ile kıyaslayınca son derece daraltılmış olduğu göze çarpıyor. Şu kadarını söyleyeyim, Türkçesi 24 sayfa olan 2013 tarihli raporun İngilizce aslı 440 sayfa ve sizi temin ederim, Türkiye ile ilgili kısımlar 24 sayfadan kat kat fazla. Hemen her çizelgede Türkiye’deki eğitimin durumuna dair rakamlara yer veriliyor ve tüm başlıklar altında da ülkemizin eğitim çıktıları inceleniyor. Bu yüzden bende Türkçe çeviri için bir “seçki” yapıldığı intibaı uyandı.

Gelelim bu yılki raporda dikkati çeken tablolara. Takdir edersiniz ki, bir ülkenin eğitim çıktılarını istatistik veriye dönüştürmek zaman alan bir iştir. 2014 raporundan edindiğimiz bilgiler de bu yüzden 2012 yılına kadarki durumu, değişimi resmediyor.

 

GENÇLERİMİZİN ÜÇTE BİRİNİ KAYBETTİK

Geçtiğimiz aylarda “Nerede Bu Çocuklar?” başlıklı yazımda değindiğim endişe verici rakamlar, OECD raporuyla da örtüşüyor, ne yazık ki.

Aşağıdaki tabloda 15 – 29 yaşları arasındaki gençlerden işsiz ve okulsuz olanların oranı gösteriliyor. Bu insanlar ne herhangi bir eğitim kurumuna devam etmekte ne de herhangi sigortalı bir işte çalışmaktalar. Yani ya aylak geziyorlar ya da güvencesiz olarak çalıştırılıyorlar.

 

Yani yaklaşık 20 milyon nüfusun üçte biri, 6 – 6,5 milyon kadarı bu durumda…

BİR ÖĞRETMEN KAÇ ÖĞRENCİDEN SORUMLU, BİLSENİZ…

Aşağıdaki tabloda belli başlı ülkelerde öğretmen başına düşen öğrenci sayıları gösteriliyor. Kabaca, ülkedeki toplam öğrenci sayısının toplam öğretmen sayısına bölünmesiyle elde edilen bu rakamlar, eğitim kalitesini belirleyen en önemli parametrelerden biri.

Sorumlu olduğu öğrenci sayısı arttıkça öğretmenlerin verimli çalışma imkânından gitgide uzaklaştığını bilmek için eğitimci olmaya gerek yok. Şöyle bir düşünelim: Her yazılı sınavda 100 öğrencinin kâğıdını okuyan bir öğretmen mi derste daha verimli olur, öğrencisini daha yakından izler yoksa 500 öğrencinin kâğıdını okuyan mı?

Tablodaki verileri değerlendirmek için OECD ortalamasının öğretmen başına 15 öğrenci olduğunu belirtelim. Örneğin en kötü durumdaki İsrail’de bu oran 1’e 27. En iyi durumdaki İsveç ve İzlanda’da ise öğretmen başına yaklaşık 6 öğrenci düşüyor.

En kötü ülkelerden biri durumundaki Türkiye ise bu listede sondan altıncı. Ülkemizde her bir öğretmen 21 öğrenciden sorumlu.

 

ANNELER İŞSİZ, ÇOCUKLAR DÖRT DUVAR ARASINDA

Aşağıdaki tabloda 3 yaşında okul öncesi eğitime başlayan çocukların sayısında, 2005’ten 2012’ye kadar gözlenen değişim gösteriliyor.

Örnekse Belçika ve Fransa’da 3 yaşındaki çocukların tamamı 2005’ten beri anaokuluna kayıtlı. Türkiye’de ise bu oran %5-6’larda takılıp kalmış görünüyor.

Bu ne demek?

Öncelikle 2005 – 2012 arası dönemde okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak için harcanan paralar boşa gitti demek.

Ayrıca bu yaşlarda çocuğu olan annelerin de büyük bir çoğunluğunun iş yaşamından uzak tutulduğu da anlaşılıyor.

Zira eğer çocuk bir anaokuluna devam etmiyorsa ancak evde bakılıyor olmalıdır. Bu durumda ya bir aile büyüğü ya da ücretli bir bakıcıya teslim edilmiş olsa gerektir. İster işsiz ve çoğu defa mesleksiz, eğitimsiz annesi tarafından bakılsın ister büyükanne isterse de bakıcı. 3 yaş çocuğu okulda değilse alacağı eğitim, edineceği beceriler ve gelişimi ancak ona bakan bu kişilerin akademik kapasitesiyle sınırlı kalacaktır.

Üstelik yaşıtlarıyla birlikte oyun oynayarak öğrenme imkânından da yoksun kalacağı için ilkokula başladığında arkadaşlarıyla iletişim kurmakta, diğer çocuklara göre daha çok sıkıntı çekeceklerdir. Bu şartlarda büyütülen çocukların anaokuluna giden yaşıtlarından geri kalacağını bilmek için de eğitimci olmak gerekmez.

SONUÇ?

  1. Gençler işsiz ve eğitimsiz.
  2. Öğretmenlerin verimli çalışmasını beklemek güç.
  3. Anneler eve kapanmış ve küçük çocuklar eğitime geç kalıyor.

 

ÇÖZÜM?

Türk eğitim sisteminin iyileştirilmesi gerçekten isteniyorsa, en azından bu veriler ışığında yapılması gerekenler bellidir:

  1. 12 yıllık zorunlu eğitime devam zorunluluğu da getirilmelidir. Mevcut uygulama 9 yaşından sonra (4. Sınıfı bitirince) öğrencilerin açık öğretime yönelmesine izin vermektedir. Bu da genç nüfusu okuldan – eğitimden mahrum bırakmakta, işsiz ve/veya mesleksiz nesiller yetişmesine sebep olmaktadır.
  2. Acilen öğretmen başına düşen öğrenci sayısını yarı yarıya azaltacak kadar öğretmen ataması yapılmalıdır.
  3. Kadınların meslek edinmesi teşvik edilmeli, 3 yaşını geçen her TC vatandaşına devlet okullarına devam etme, anaokulu eğitiminden yararlanma hakkı sağlanmalıdır.

 

Bu yazı daha önce http://vivahiba.com adresinde yayımlanmıştır.

Author: Beril Cansever Devlet

[yazar] [ara sıra çevirmen] [çeyrek asırdır eğitimci]

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This