ADI KONMAMIŞ SOYKIRIM

 

 

Soykırım nedir?

1944’te Raphael Lemkin (1900–1959) isminde bir Polonyalı Yahudi, Avrupalı Yahudilerin imha edilmesi de dâhil, sistematik cinayet içeren Nazi politikalarını tanımlamaya çalıştı. Irk ya da kabile anlamında Yunanca geno kelimesini, öldürmek anlamındaki Latince cide kelimesiyle birleştirerek “genocide” (soykırım) kelimesini oluşturdu. Birleşmiş Milletler 9 Aralık 1948’de, Holokost’un gölgesinde ve Lemkin’in yorulmak bilmez şahsî çabalarının da önemli katkısıyla Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi‘ni onayladı.

Bu sözleşmeye göre ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur:

  1. Bir gruba mensup olanların öldürülmesi,
  2. Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi,
  3. Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarının kasten değiştirilmesi,
  4. Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler alınması,
  5. Gruba mensup çocukların zorla bir başka gruba nakledilmesi.

 

Anlaşıldığı üzere Birleşmiş Milletler böyle bir kararı, müttefikler tarafından mağlup edilen Almanya’da Yahudilere karşı uygulanan katliamı uluslararası bir suç olarak kabul ettirmek üzere almıştı. İşin gerçek tarafı Almanya’da sırf Yahudiler değil, Çingeneler (Romalar), hatta askeri esirler arasındaki Müslüman kökenlileri de sünnetli oldukları için Yahudi zannederek katledilmişlerdi.

 

Tespit edilebildiği kadar 1460’tan beri dünyada çeşitli hâkim ulusların gerçekleştirdiği belli başlı yüzlerce soykırım olayı yaşanmış bulunuyor.  Almanlar soykırım yapmakla suçlanmışlar. Ancak tarihleri boyunca soykırımının en fecilerini gerçekleştiren Rusya (eski SSCB) hiçbir zaman suçlanmamıştır.

Ruslar 1552 yılında Kazan Hanlığını yıktıktan sonra yüzbinlerce hatta milyonlarca Tatarı sürmüşler ve katletmişlerdir. Bugün Tatarların nüfusunun bu kadar az olmasının nedenini belki bu soykırımda aramak lazımdır. Ruslar Sibirya’da da aynı şekilde çok değişik etnik grupları yok olma derecesine getirmişlerdir. Bugün Sibirya’da Türki kökenli Tuva, Hakas ve Altaylar ile diğer ufak halklar yok olma tehdidi altındaysalar işte bunun neticesidir.

Rusya Kuzey Kafkasya’da da aynı siyaseti uygulamıştır. Bir asır süren Kafkas savaşlarından sonra Kafkasyalılar mağlup edilmiş ve Ruslar en azından yarım milyon Kuzey Kafkasyalıyı sürmüştür. Bu sürgün esnasında bizde genelde Çerkez olarak bilinen bu halkların temsilcileri büyük can kaybına uğramışlardır. Sağ kalanları ise Osmanlı Devleti kendine kabul etmiştir.  Bunlara ek olarak Kırım Hanlığının işgalinden sonra (1783) değişik dönemlerde sürülen Kırım Tatarlarını sayabiliriz. Onların toplam rakamları da milyonlarla ifade edilmektedir.

 

Stalin Soykırımları

Çarlık Rusya’sının bu insanlık suçları 1922’de kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından aynen, belki de daha feci şekilde sürdürülmüştür. Bunun baş mimarı ise Jozef Stalin’dir. 30 küsur yıl kaldığı iktidarı esnasında 40-50 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.

1932-1933 yıllarında yaratığı açlık politikası ile Ukrayna’da ve İdil (Volga)-Ural bölgesinde en az 7 milyon insanın ölmesine neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşından 1945’te müttefikler safında galip çıkan Stalin, ulusları birbiri ile karıştırma siyaseti çerçevesinde bir hayli azınlığın canına okumuştur.

Stalin’in hâkimiyet dönemine baktığımızda,

  • Uzak Doğudaki Koreliler (1937),
  • Volga (İdil boyu) Almanları (1939),
  • Polonyalılar (1939-1941 ve 1944-1945),
  • Romanyalılar (1941 ve 1944-1953)
  • Baltık halkları (1941 ve 1945-1949), Volga (İdil boyu)
  • Fin halkları (1940-1941 ve 1944),
  • Kırım Tatarları, Yunanlıları ve Ermenileri (1944),
  • Kalmuklar (1944),
  • Kuzey Kafkasya’dan Karaçay-Balkarlar, Çeçen-İnguşlar (1944),
  • Gürcistan’dan Türkler (Ahıskalılar 1944) ardarda Orta Asya ve Sibirya bölgelerine sürülmüştür.

Tahminler göre 3,5 milyon insan bu sürgünlere, yani soykırıma maruz kalmıştır. Yine tahminlere göre bu insanları % 43’ü hastalıklar ve yetersiz beslenme sonucunda hayatlarını kaybetmiştir.

Stalin döneminde ayrıca milyonlarca insan GULAG adı verilen çalışma kamplarına mahkûm edilmiş. En az 10 yıla mahkûm edilen bu insanların bir haylisi bu kamplarda ölmüştür.

Lenin ve Stalin dönemlerinde (1921-1952) siyasi bahanelerle tutuklananların sayısı 4 milyon olarak tahmin ediliyor. Bunların 800 bini kurşuna dizilerek, 600 bini çalışma kamplarındaki insanlık dışı şartlara dayanamayarak, yani toplam 1 milyon 400 bin kişi hayatını kaybediyor.

Stalin’in terör yönetimi vatandaşlara korku salmak için 1921-1940 yılları arasında siyasi suçlamalarla 2.944.879 kişiyi tutuklayarak sorguya çekmiş ve 1.062.000’ini değişik cezalara mahkûm etmişti.

Bütün bu vahşetlere rağmen Çarlık Rusya’sı, Sovyetler Birliği ve özel olarak Stalin, soykırımla suçlanmamışlardır. Hatta Wikipedia gibi hemen herkesin kullandığı internet ansiklopedisi, bu konuda  “Population transfer in The Soviet Union”(Sovyetler Birliğinde halkların nakli) gibi çok masum bir başlık kullanmıştır.

Maalesef devletler ve onları yönetenler tehdit olarak algıladıkları veya intikam almak istedikleri etnik/ulusal toplulukları yok etme alışkınlıklarına sahiptir. Bu insan karakterinde mevcut olan acımasızlık ile açıklanabilir.

Bugün soykırım suçlaması aslında siyasi bir baskı metodu olarak da kullanılmaktadır. Bundan kurtulmak mümkün mü, bilemiyoruz. Ancak Rus tecrübesi bu konuda işe yarayabilir.

Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri seçilen Hruşçov bütün bu vahşet için Stalin’i suçlayarak, devlete yönelik bir soykırım suçlamasından kurtulmuştur.

Rusya Federasyonu (1991) kurulduktan sonra ise siyasi nedenlerden GULAG’larda yatanlar ve onların akrabalarına genel af getirildi ve böylece onlar “devlet düşmanı” gibi aşağılayıcı bir damgadan kurtulmuş oldular. Çünkü SSCB döneminde sadece mahkûm edilenler değil, onların çocukları ve nesilleri de bu suçlamayla kayda geçiriliyordu.

Fakat bütün bunlar milyonların yok olmasını aklamaya yetmeyecektir. Ruslar tabii ki tarihlerinin çeşitli merhalelerinde soykırım yapmışlardır. Ancak uluslararası politika sahnesinde henüz bu suçlamaya maruz kalmamışlardır. Ne de olsa kimse Rusya’yı kızdırmak istememektedir.

 

 

 

Kapak görseli

Author: Nadir Devlet

Prof. Dr., Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This