ANNESİZ ÇOCUKLAR İÇİN BİR GÜN

 

 

8 – 10 yaşlarında bir çocuk.

Ben miyim, başkası mı bilemiyorum.

Kız mı erkek mi onu da ayırt edemedim.

Tek bildiğim korku ile öfke karışımı bir ifade var yüzünde.

Saçları terden sırılsıklam.

Elinde de bir kâğıt.

Bir o kapıya koşturuyor, bir bu kapıya.

 

Bir koridordayız. Bir binanın bilmem kaçıncı katı.

Benim durduğum yerden bakınca sağ tarafta sıra sıra pencereler. Aralarında sütun direkleri. Pencerelerin tümü, açılamasın diye çivilenmiş. Çürük ahşap ile paslı çiviler kenet olmuş. Dışarısı hem camın kirinden hem demir parmaklıklardan tam seçilmiyor.

Karşı sıra kapı kapı.

Devlet dairesi gibi gri, devlet dairesi gibi zemin karolarının süpürgelikle birleştiği kenarları yılların tozundan pisinden kefeke[i] tutmuş, macunlaşmış; pisliğin hâkim olduğu, çınlayan bir koridor.

Elindeki kâğıt bir dilekçe. Çocuk dilekçe yazmış.

Dilekçesini hangi kapının ardındaki yetkiliye vereceğini bilemediğinden her kapıya dikiliyor, tık tıklıyor, içeri girmeye, derdini anlatmaya çabalıyor. Bir kapıda koca gövdeli, kareli gömlekli bir adam alnını avuçladığı gibi geri itiyor onu. Bir başka kapıdan ayrılması içeriden şarlayan “ne arıyorsun sen burada velet” sesinden.

Haline dayanamıyor, yanına gidiyorum. Kalabalık arasında kaybolmasından endişeliyim.

Ver bakayım şunu, nereye gideceğini bulmaya çalışalım diyorum. Pencere kenarına geçip yere oturuyoruz.

Adın ne senin?

Cevap yok.

Kaç yaşındasın sen?

Annen nerde, yalnız mısın burada?

“Sen oku” diyor.

Okuyorum:

 

 

Yazım ve anlatım hatalarını düzeltmeye çalışacağım ama gözlerimin üzerini kaplayan tuzlu sulu vücut sıvısı yüzünden tam göremiyorum.

O sırada bir düdük sesi geliyor.

Bekçi bütün kahverengisiyle üstümüze doğru koşa koşa düdük çalıyor.

Nefes arasında da haykırıyor: Durun, kaçmayın!

 

 

Kan ter içinde uyandım. Gözümü açar açmaz koşmaya teşebbüs ettiğimden olsa gerek, az kalsın yataktan düşecektim.

Rüyaymış. Bunu anlamam birkaç dakikamı aldı. Bir on dakika sonra da ağlamam durdu.

Nereden çıktı bu tuhaf rüya diye hafıza kartımı tarattım, virüs bulaşmasına karşı tam sistem taramasını çalıştırdım.

 

Demek bu yüzdenmiş. Yılın yine “o” günü gelmiş…

Bugün böyle geçsin, yarın biz de kendimize bir gün ilan edelim diyorum içimden ve onunla konuşarak.

Neyse ki hava güneşli.

 

 

 

[i] http://www.sozce.com/nedir/189415-kefeke

 

Author: Beril Cansever Devlet

[yazar] [ara sıra çevirmen] [çeyrek asırdır eğitimci]

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This