DA VINCI ve TINTORETTO GÖZÜNDEN ‘SON AKŞAM YEMEĞİ’

1 resim, 1 konu, 2 farklı bakış açısı…

Aynı konuyu bu kadar değişik yorumlayıp, bu kadar güzel işler çıkarmak tabi ki de Sanat Tarihine ismini büyük harflerle yazdırmış 2 büyük sanatçının yapabileceği bir iş olabilirdi; Leonardo Da Vinci, Jacobo Tintoretto.

Bu eser ve 2 büyük usta hakkında konuşmadan önce ilk olarak bilmemiz gereken şey Rönesans ve Barok Dönem’dir. Sanatçılar arasındaki üslup farklılıklarının temeli yaşadıkları dönem ve örnek aldıkları sanatçılardır. Sanat Tarihi denince akla gelen birkaç kült eserden biri olan ‘İsa’nın Son Akşam Yemeği’ni 2 farklı sanatçının gözünden incelemek isterken aslında bu yazı bizi Rönesans ve Barok karşılaştırması yapmaya itecektir. Bu karşılaştırma ise bizim ‘Sanat Tarihinin Kavramları’nı keşfetmemizi sağlayacaktır.

Rönesans Sanatı 15-16.yüzyılda İtalya’da başlamıştır. Bu dönemde hümanizme verilen değerin artması en çok kendini belli başlı kurallar içine hapsetmek zorunda kalmış, bu zamana kadar kendini ifade edememiş ve eserlerinde kendi üslubuna yer verememiş ressamları, heykeltıraşları ve mimarları sevindirmiştir.

Bu nedendendir ki en özgün eserler bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Sanatçılar Giorgio Vasari liderliğinde başladıkları bu yeni serüveni çok sevmiştir ve belki de bu yüzden Sanat Tarihi dendiğinde akla gelen ilk terimlerden biri ‘Rönesans’ olmuştur. Bu dönemdeki eserlerin genel özelliklerine baktığımızda sanatçıların kendi tabularını yıktıklarını görürüz. Gözle görülen dış dünyayı gerçekçi bir şekilde gözler önüne sermeye başlarlar. Bunun yanında sanatçılar gölge, ışık, perspektif, hacim vb. öğeleri kullanarak bir temel form oluştururlar. En önem verilen nokta ise bir resimdeki kompozisyonun dengeli ve uyumlu olmasıdır.

Rönesans hakkında küçük bir bilgiye sahip olduğumuza göre deli dolu olan ama bir o kadar da merak duygusu uyandıran Barok Dönem’e geçelim…

Barok Sanatı tam olarak tarihlendirilemese de 14-18.yüzyıllar arasında İtalya’da kendini göstermiş bir dönemdir.

Bu dönem resimlerine baktığımızda tercih edilen sahneler daha çok dinsel içeriklidir. Rönesans dönemiyle başlayan özgürlük akımını benimseyen ve çok seven sanatçılar Barok dönemde de kendi üsluplarını sürdürmeye devam ettirmiştir. Tabii birkaç küçük farklılıkla. Barok dönem sanatçıları artık neyin resmedildiğinden çok o eserin nasıl resmedildiğine önem vermeye başlamıştır. Rönesans döneminde kompozisyonun dengeli ve uyumlu olması gerekirken bu dönemde eserler canlı, hareketli ve karmaşık şekilde resmedilmiştir.

Rönesans ve Barok dönemlerini birbiriyle kıyaslarken ortaya belki de Sanat Tarihi’nin yapı taşı diyebileceğimiz, Heinrich Wölfflin’in ise muhteşem üslubuyla kaleme aldığı ‘Sanat Tarihinin Kavramları‘ ortaya çıkmıştır.

Bu 5 önemli kavramı kullanarak Son Akşam Yemeği tablosunu karşılaştırmak daha kolay olacaktır;

1)Çizgisel-Gölgesel,

2)Düzlem-Derinlik,

3)Kapalı-Açık,

4)Çokluk-Birlik,

5)Belirli-Belirsiz.

 

Gelelim o ‘meşhur’ akşam yemeğine…

 

Bu gördüklerimiz İncil’de yer alan ‘Yemek Ziyafeti’ sahnelerinden en çok işlenmiş konu olan ‘Son Akşam Yemeği’ni anlatan tablolardan sadece bir kaçıdır. Hepsi farklı döneme, üslup farklılıklarından da anlaşıldığı gibi farklı sanatçılara aittir.

Peki, tek bir konu nasıl bu kadar değişik ifadelerce anlatılmıştır?

Genel anlamına baktığımızda her resimde İsa’yı ayırt edebiliriz, hepsinde İsa’nın göğsüne yaslanmış ve neredeyse uykuya dalmak üzere olan Yuhanna’yı görebiliriz, yine hepsinde İsa’ya ihanet eden Yahuda’yı diğer havarilerden ayıran bir özelliğiyle ayırt edebiliriz.

Konu aynı olsa da hiçbir resim birbirine benzemez.

Leonardo ve Jacobo arasında karşılaştırma yapmak istememin en temel sebebi sanat tarihi kavramlarının 2 resimde bu kadar büyük farklılık göstererek adeta somut bir nesneymiş gibi göze çarpmasıdır.

 

Bu gördüğümüz resim, tipik bir Rönesans resmi olup Leonardo ustanın elinin değdiğini adeta haykırır. 1497’de resmettiği bu sahne Santa Maria Della Grozia Manastırı’nın yemekhanesinde geçer. İsa kompozisyonun tam ortasında, havariler yanında.

Konunun adeta görünmeyen bir çerçeve içine resmedildiğini görürüz, her figürün belli başlı bir yeri vardır. Konu çerçevenin dışına çıkamaz, figürler hareketsizdir. Görünmeyen çerçeve içinde konu kusursuz bir şekilde başlayıp bitmiştir. Çokluk-Birlik kavramından bakarsak, figürlerin tek tek birer birey olduğunu görürüz, hepsinin kendine has özellikleri ve ifadeleri vardır. Leonardo onları adeta bir heykel gibi tek tek inşa etmiştir. Figürler tek başlarına kompozisyonun içinde oluşturulmuş forma hizmet ederler.

Bunun yanında resimde salt bir belirlilik dikkat çeker. Yani Belirlilik-Belirsizlik kavramında da Leonardo belirliliği seçer. Resimde karmaşa yoktur her ayrıntıyı tek bakışımızda görebiliriz. Bunu sağlayan da Çizgisellik-Gölgesellik kavramından çizgiselliği tercih etmesidir. Resme bakınca çizgilerin geriye doğru kaçışıyla sağlanmış bir perspektif olduğunu görebiliriz. Düzlem-Derinlik kavramında ise sanatçımızın açık bir şekilde düzlemi seçtiğini görürüz. Plan şeması dengeli ve hareket kavramından eser yoktur.

Başta da söylediğim gibi; tek bir konu, iki farklı anlatım…

Bu resimde de Son Akşam Yemeği anlatılmasına rağmen sanki başka bir tabloymuşçasına farklı bir üslupla karşılaşıyoruz. Bu eser de 1592’de aslında Venedik Rönesansı ekolüne bağlı olan ama tamamıyla Barok tarzı bir eser ortaya çıkarmış olan Jacobo Tintoretto’ya aittir. Resim karamsar gibi gözükmesini sağlayan gölge-ışık oyunlarıyla insanı büyüler. Başka bir deyişle çizgi yerini gölgeye bırakarak oyundan çekilmiştir. Ustamız Çizgisellik-Gölgesellik kavramında çizgileri gölgeye çevirmiştir. Resimde bir çerçeve yoktur, adeta figürler çerçeveyi kırıp kendi başlarına hareket ederler. Bazı mekân ve figürler kesilmiştir, sanatçı yarattığı bütünü istediği şekilde kullanmıştır. Konu bütünlüğü kaygısı yoktur ve bu bütünlüğü anlatmak için uğraşmaz. Çokluk-Birlik kavramında çokluğu savunmuş ve figürlerin hepsine teker teker anlamlar yüklememiştir. Hızlı bir şekilde ortaya çıkardığı figürler ışık ve gölgeler arasında kaybolmuş, tek başlarına anlamsızlaşmıştır. Sanatçı resmi farklı bir algıyla ele alır, konuyu nasıl doğru ve kusursuz bir şekilde sunacağına değil konu dışındaki formları öne çıkarmaya çalışmıştır. Leonardo’nun resminde ne kadar dinginlik, sakinlik varsa Jacobo fırça darbeleriyle bize gölge-ışık oyunları sunmuş, sert ışık hareketleriyle resimdeki dinamizmi bize geçirmiştir. Farklılıklara rağmen iki sanatçımızda aynı şeyi yansıtmak istemiştir.

Zamanına damgasını vurmuş iki önemli sanatçı, her zamanın kült eserlerinden biri olan Son Akşam Yemeği…

Bu yazıyı yazmamda ki amacım biraz da olsa dönemleri tanıtmak, Da Vinci ve Tintoretti’yi ve onların savunduğu kavramları yakından incelemekti. Bunu da iki sanatçının da büyük bir ustalıkla yaptığı Son Akşam Yemeği tablosu üzerinden yapmak istedim. 2 farklı üslubu da incelediğimize göre belki bir gün Venedik’te ki San Giorgio Maggiore Bazilikasi’nı ziyaret ederek Jacobo’nun eserini, Milano’da ki Santa Maria dele Grazie Kilise’sini ziyaret ederek de Leonardo’nun mükemmel freskini görüp hangisinin daha güzel olduğuna karar verirsiniz.

 

 

Author: Ece Şıranur

Share This Post On

Trackbacks/Pingbacks

  1. DA VINCI ve TINTORETTO GÖZÜNDEN ‘SON AKŞAM YEMEĞİ’ | TorchWell - […] kaynak:https://kilavuzkirpi.com/da-vinci-ve-tintoretto-gozunden-son-aksam-yemegi/ […]

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This