DÂHİLER KÜÇÜKKEN: CHARLES DARWIN

 

Yazan: Batuhan Kav*

 

Bizim için bazı kişiler birer “dâhi”dir. Yaptıkları işleri görürüz ama nasıl yaptıklarını, ne şekilde düşündüklerini, bu işleri nasıl ortaya çıkardıklarını pek anlayamayız; birer kapalı kutudurlar bizim için. Öte yandan eminim ki, bu kişilerin dehalarını ve nasıl yaptıklarını anlamak için çok büyük bir istek duyarız. Elbette, kolay karşılanabilecek bir istek değil bu. Yıllardır süregelen psikolojik, sinirsel, toplumsal ve kalıtsal araştırmalara rağmen henüz dehanın oluşumunu açıklamaktan aciziz. Ama belki de bu dâhilerin hayatlarının pek azımızın bildiği çocukluk yıllarına giderek, dâhilerin yaratıcı süreçlerinin nasıl başladığına dair biraz fikrimiz olabilir.

Bu yazı dizisinde 25 yaşındaki Albert Einstein’a veya 30’lu yaşlarındaki Charles Darwin’e, Michael Faraday’a değil, çocuk Albert, ufaklık Charles ve bacaksız Michael’ın hayatına kısa bir göz atacağız.

İlk Yılları

1809 yılının 12 Şubat günü başladı Charles Darwin için hayat. Robert-Suzanna Darwin çiftinin altı çocuklarından beşincisi olarak dünyaya gelmişti. Baba Darwin, İngiltere’nin Shrewsbury bölgesinde doktor, anne Darwin ise ev işleriyle ilgilenen hevesli bir botanik meraklısıydı [1,2]. Darwin ailesi, hem Dr. Robert’in mesleği, hem de Suzanna’nın dönemin önde gelen zengin ve entelektüellerinden olan babası Josiah Wedgewood’dan kalan büyük mirası sayesinde oldukça zengin ve varlıklı bir aileydi. Bu sayede Charles dönemin en iyi okullarında oldukça rahat bir şekilde eğitim alabilmişti.

Robert-Suzanna çifti, hem ailenin geri kalan bireyleri, hem de Charles için oldukça iyi bir ev ortamı yaratmayı başarmışlardı. Suzanna bütün çocukları ile yakından ilgilenen, onların eğitimine önem veren ve bilindiği kadarıyla da hiç sert olmayan bir anneydi. Charles 8 yaşındayken, acılı bir hastalık sonrasında hayata gözlerini yumduğunda, Charles annesi sayesinde çoktan bitkiler dünyasına; onların özelliklerine ve isimlendirilmesine giriş yapmıştı bile. Baba Robert ise Shrewbury bölgesinde hekimlik yapmakla beraber, çocuklarının değeri ve gelecekleri konusunda akıllı kararlar verebilen birisiydi. Okulda herhangi bir üstün başarı göstermemiş olmasına rağmen Charles’ın oldukça akıllı ve gelecek konusunda başarılı olacağını düşünen birisiydi. Çiftin en önemli özelliklerinden birisiyse, çocuklarının eğitimi ve kendilerini geliştirebilmeleri için ellerindeki bütün imkânları kullanmaktan çekinmiyor oluşlarıydı. Öyle ki, Robert Darwin çocukları Charles ve ondan dört yaş büyük ağabeyi Erasmus’un evlerinin bodrum katında ufak bir kimya laboratuvarı kurmalarına bile izin vermişti [3].

 

Doğayla ve Araştırmaya Karşılaşması

Evlerinde bulunan bu ufak laboratuvar, Charles ve Erasmus için en büyük eğlence yerlerinden birisiydi. Doğa bilimlerine meraklı olan Erasmus sayesinde, kitaplarda gördükleri bazı deneyleri tekrarlıyor, akıllarına takılan sorular için deneyler düzenliyor ve bu çabalarında da Erasmus ana fikirleri sağlarken Charles asistanlık yapıyordu. Erasmus tıp eğitimi için Edinburgh Üniversitesi’ne gittikten sonra bile mektup aracılığıyla Charles’a deneyler öneriyor fakat bunların nasıl yapılacağına karışmıyordu. Bu sayede denilebilir ki Charles Darwin, bağımsız bilimsel çalışmayı daha üniversite öncesi dönemde öğrenmiş ve pek çok defalar da tecrübe etmiştir. Ev laboratuvarı ve çocukluğu zamanından beri büyük bir hevesle sarıldığı koleksiyonculuk, Charles’ın kişisel eğitimindeki mihenk taşlarını oluşturmaktadır [3].

Daha küçük bir çocukken annesi aracılığıyla botanik ile tanışmıştı Charles. Evleri kırsal kesimde bulunduğu için doğayla iç içe büyüdü. Hem kendi başına, hem de komşu bölgelerdeki arkadaşlarıyla uzun yürüyüşler yapmaya bayılırdı. Bu yürüyüşlerde kuşları gözlemler, böcek toplar, onları ayırır, canı isterse evde onları keserek daha detaylı incelerdi. Aklına takılan soruları not defterinde tutar ve her yürüyüşten büyük bir keyif almış olarak geri dönerdi. Döneminin önemli entellektüellerinden ve önde gelen hekimlerinden olan, baba tarafından dedesi Erasmus Darwin’in yazdığı “Zooloji” kitabını da bu yaşlardayken okumuştu; dede Darwin evrim fikrini ilk savunan isimlerden birisiydi [4]. Lakin evrimin nasıl ve niçin geliştiğine dair geçerli bir fikir ortaya atamamıştı, kısmet torunu Charles’aymış.

 

Liseli Darwin

Kendi başınayken okuyan ve gözlemleyen Charles Darwin, okul yıllarında çok da parlak bir öğrenci olarak göze çarpmıyor. Döneminin en iyi okullarından birisi olan Shrewbury’de yatılı olarak geçirdiği yıllarda kendisine verilen eğitimin “gereksiz” ve hatta zaman zaman “saçma” olduğu yönünde fikirleri vardı. Acaba neden? O yıllarda İngiliz okullarındaki eğitimin büyük kısmını Latince dersleri ve klasik eserler, yani Platon, Aristo gibi Antik Yunan düşünürlerinin eserleriyle beraber Roma dönemine ait kitapların öğretildiği; bunların yanısıra az miktarda coğrafya, tarih, aritmetik, Öklid geometrisi ve “genel bilim”den bahsedilen derslerin oluşturduğunu söylemeliyim. Öyle ki, Shrewsbury okulu müdürü Dr Butler çocuklara bilim öğretilmesine tamamen karşı bir şahsiyetti ve Charles’ın ağabeyi Erasmus ile evlerinde bir laboratuvar olduğunu öğrendiği zaman Charles’ı bütün okulun önünde “salak öğrenci” ve “evine gidip gazların ve diğer şeylerinle uğraşabilirsin ama asla faydalı şeyler yapamayacaksın” diye azarlamıştı [2,3]. Evet, Charles’ın okulu sevmemesine hiç şaşırmıyoruz burada.

Bu noktada, tarihsel akışa kısa bir ara verip üniversite öncesinde Charles Darwin’in öne çıkan özelliklerine kısaca bir bakalım. Dikkatli ve hevesli birisiydi. Özellikle toplayıcılık ve doğayı gözlemleme konularında kendini sürekli geliştiren, evde bulduğu doğa ve doğa tarihi üzerine kitapları okuyan, ağabeyiyle deneyler yapan bir gençti. Resmi olarak okulda aldığı eğitim onu bilimsel bilgi konusunda ileri taşımamış olsa da, belirli bir çalışma disiplini kazandırmış ama bütün bilgisine rağmen Charles hiçbir zaman ortalamanın çok üstünde bir öğrenci olamamıştır. Gene de, kendi başına yaptığı çalışmalar sayesinde hem bağımsız araştırmayı, hem deneysel çalışmayı öğrenmiş, doğa ve doğa tarihi konusunda kendisini çevresindeki herkesten çok daha ileri bir noktaya taşımıştı. Belki de en önemlisi, doğayı sevmiş, onu incelemekten zevk almış ve evrimsel fikirlerle henüz çok gençken tanışmıştır.

 

Dr. Charles Darwin….mi acaba?

Kaldığımız yerden devam edelim. Baba Dr. Robert Darwin, büyük oğlu Erasmus gibi Charles’ın da doktorluk mesleğini seçmesini istiyor, bunun Charles için olabilecek en iyi tercihlerden birisi olduğunu savunuyordu. Üniversite yılları yaklaştıkça kırsaldaki muayenelerine Charles’ı da katmaya başlamış ve oğlunun doktorluk mesleğinden hoşlandığını görmekten de çok mutlu olmuştu. Bütün bu sebeplerden ötürü, Charles Darwin 16 yaşında tıp eğitimi almak için babasının ve dedesinin zamanında, ağabeyinin de hâlihazırda okuduğu Edinburgh Üniversitesi’ne yollandı.

Üniversitedeki ilk yılını tıptan büyük keyif alarak geçirdi Charles. Ağabeyinin de desteği ile sürekli olaraktan derslerine çalıştı, fakat bir yandan da doğa üzerine hem okumaya hem de İskoç kıyılarında uzun yürüyüşlere çıkmayı ihmal etmedi. İkinci yılından itibaren kendisini daha çok doğayı incelemeye verdiğini ve okumalarını bunun üzerinde yoğunlaştırdığını biliyoruz. Özellikle izleyici olarak katıldığı ve anestezik kullanılmayan (o yıllarda henüz anestezikler, yani narkoz etkisi olan ilaçlar henüz kullanılmadığı için ameliyatlar hasta uyanıkken yapılıyordu) ameliyatları izledikten sonra doktorluğun kendisine göre olmadığı fikri daha da bir kuvvet kazandı. İsveçli ünlü biyolog ve hekim Carl Linnaeus’un geliştirdiği sınıflandırma sisteminin İngilizce çevirisini de gene bu dönemde okudu. Aynı zamanda ailesine yazdığı mektuplarda tıptan hoşlanmadığı izlenimini de vermeye başladı [3].

Edinburgh’da bulunduğu süre içerisinde Charles’ın hayatında iki önemli kazanım gerçekleşmiştir. Bunlardan birincisi, müdavimi olduğu “fikir dernekleri”dir. Aydın bir kent olan Edinburgh’da o zamanlar fikir adamları, düşünürler, sanayiciler, kâşifler vs. kendi aralarında toplanır, birbirleriyle fikir alışverişi yapar, son çalışmalarını paylaşır ve böylece de entelektüel bağlamda hareketli bir ortam oluştururlardı. O dönemde canlılık ve evrim konusunda yaygın görüş olan dünyanın M.Ö. 4004 yılında yaratıldığı fikri yanısıra, evrimsel düşünceler de dile getirilmeye başlanmıştı. İşte böyle bir ortamda Charles Darwin böcekler üzerine yaptığı bir çalışmayı 18 yaşında düşünce derneklerinden birisine sunma şerefine erişmişti [3].

Edinburgh yıllarının ikinci önemli olayı, Charles Darwin’in ilk defa üniversiteden bir araştırmacı ile birlikte çalışmasıdır. Kullanılan özelliklerin geliştiği, kullanılmayanların köreldiği fikrini ortaya atan Lamarck’ın yanında çalışmış ve fikirleri önemli ölçüde evrimsel olan Robert Grant isimli dönemin önde gelen zoologu ve süngerbilimcisi ile çalışma fırsatı yakalamıştı. Grant, sadece çok iyi bir araştırmacı değil, aynı zamanda hevesli bir öğretmendi. Charles’ın çalışmalarını belirli bir alana yönlendirmesi ve kendisine gerçekleştirilecek hedefler koyması bakımından, Robert Grant Charles Darwin’in tanışmış olduğu en iyi öğretmenlerden birisidir [5].

Charles Darwin’in tıp eğitimini ikinci yılın sonunda yarıda kesip Cambridge Üniversitesi’ne teoloji eğitimi almak için gönderilmesinden bahsetmeden önce, Edinburgh yıllarının kazanımlarını toparlamak yerinde olacaktır. Edinburgh’da geçirdiği yıllar sayesinde Charles Darwin hem bilimsel araştırma yapma konusunda kendisini ilerletmiş, kendisine bilimsel anlamda hedefler koymayı öğrenmiş (fikir derneğine sunduğu çalışması böyle bir hedefin sonucudur); hem de evrimsel fikirlerin tartışıldığı ortamlarda bulunma şansı yakalamıştır.

 

İlahiyat Bölümü’nde bir Doğabilimci

Gelelim Cambridge yıllarına… Tıp eğitimini bıraktıktan sonra Charles için en iyi eğitim seçeneğinin teoloji olduğuna karar kılmıştı babası. Bu kararda o yıllarda üniversitelerde “bilim adamı” rolünün pek yaygınlaşmamış olması nedeniyle neredeyse yok denecek kadar az iş imkânı ile din eğitiminin ardından köy veya kasabalarda gerçekleştireceği papazlık görevinin hem yaşamının kalanı için yeterli bir gelir (ki unutmayalım Darwinler oldukça zenginlerdi) hem de diğer ilgi alanlarına yönelmesine olanak sağlayacak boş vakit yaratacağı fikri önemli bir rol oynamıştır. İşte böyle bir ortamda, aklında canlılarla ilgili tonlarca soru ile Charles Darwin Cambridge Üniversitesi’nin yolunu tuttu.

Cambridge’de şans Darwin’in yanındaydı. Kuzenlerinden birisi olan ve böceklere karşı çok büyük ilgi duyan William Darwin Fox, Charles’ın Cambridge’de geçirdiği yıllarda en yakın dostlarından birisi oldu. Birlikte böcek topladıkları uzun yürüyüşlere çıkıyorlar, canlılar üzerine konuşuyor, tartışıyor ve bundan da büyük keyif alıyorlardı. Kendisinden çok daha küçük bir yaşta olmasına rağmen Charles’ın bilgisi ve yetenekleri William’ın daha o yıllarda ilgisini çekmiştir. Kuzeni oradan ayrıldıktan sonra da uzun yıllar mektuplaşmaya devam etmişler; birbirlerine nadir böcek örnekleri veya detaylı çizimlerini yollamışlardır [3].

Darwin’in ünlü HMS Beagle yolculuğunun temelleri de Cambridge’de geçirdiği yıllarda atılmıştır. Cambridge Botanik profesörlerinden olan John Henslow ile tanışıklığı Darwin’in hayatında bir dönüm noktası olmuştur. John Henslow hem önde gelen bir botanikçi, hem de oldukça iyi bir öğretmendi. Alçakgönüllü ve çalışmaktan büyük zevk alan bu profesörün ilgisini Charles düzenlenen partilerde ve yürüyüşlerde çekmeyi başarmıştı. Teoloji öğrencisi olmasına rağmen doğa ve tarihi üzerine bildikleri ile sıradan bir öğrenci olmadığı Henslow için aşikârdı. Birlikte gerçekleştirdikleri yürüyüşler ve tartışmalar, nihayetinde Avrupa’daki bilimadamlarına örnekler toplamak ve Güney Amerika kıyılarının bir haritasını çıkarmak için sefere çıkan HMS Beagle’da açılan bir pozisyona Henslow’un Charles Darwin’i önermesiyle sonuçlanmıştır [6].

Cambridge dönemi kazanımlarını kısaca derleyelim. Doğa tarihi üzerine bilgisi artık yerleşmiş olan Charles Darwin, yetenekleri ve bilgisi sayesinde çevresindeki diğer öğrencilerden sıyrılmaya başlamıştı. Formel eğitim almadığı zooloji ve entomoloji (böcekbilim) konusunda, zooloji uzmanlarının görüşüne göre bilgili ve yetkin bir konumdaydı. Yıllardır büyük bir hevesle hiç aksatmadan sürdürdüğü toplayıcılık çalışmaları ve okumaları nihayetinde kendisinin önemli bilim adamlarının gözüne girmesine yol açmış ve hem kendi adını dünya tarihine altın harflerle kazımasına hem de canlılara dair bildiğimiz her şeyi en baştan düşünmemize yol açan evrim teorisini geliştirmesinin en önemli basamaklarından olan HMS Beagle yolculuğuna katılmaya hak kazanmıştı.

 

 

Cambridge’den mezun olduktan sonra John Henslow’un yardımıyla Güney Amerika kıyılarını keşfe çıkan HMS Beagle isimli gemiye yolculuk sırasında toplayıcılık yapmak üzere katılan Darwin, 27 Aralık 1831 yılında başlayıp 1836 yılında sonlanan sefer sonrasında en büyük eseri evrim teorisini geliştirmeye başladı. Burada çok detaylı anlatmayacağım; ancak bu sefer Darwin’in İngiltere ve orada hâkim olan muhafazakâr görüşlerden uzaklaşıp, kendini tamamen toplayıcılık, gözlemleme ve incelemeye vermesine yardımcı olmuş ve İngiltere’ye döndüğü zaman evrim teorisini geliştirmesine ve Türlerin Kökeni kitabını yazmasına yardımcı olacak kadar fazla bilgiye ulaşmasına neden olmuştur.

 

Öne Çıkan Özellikleri ve Son

Buradan sonrası, Darwin’in bir yetişkin olarak geçirdiği yılların başlangıcıdır ve belki de çok daha uzun bir yazının konusudur. Ben ise, biyografik bilgilerinden Darwin’in dehasını anlamamıza yardımcı olabilecek çıkarımlara geçmeyi daha uygun buluyorum.

Charles Darwin’in çocukluğuna baktığımız zaman ilk fark edeceğimiz özelliği doğaya ve onu anlamaya yönelik duyduğu büyük hevesi ve bu hevesin devamında gelen devamlı çalışmasıdır. Bitmek bilmeyen hevesi onu sürekli araştırmaya, toplamaya, okumaya ve incelemeye itmiş; kendisi de bu heves doğrultusunda devamlı okumuş ve çalışmalarını sürdürmüştür. Hayatı boyunca doğru bilim insanlarına denk gelmiş, dönemin devrimsel fikirleriyle erken yıllarda tanışmıştır. Bu süreçte de ailesi her ne kadar mesleki olarak tercihlerde biraz yanılmış dursa da ona çocukluğu süresince ihtiyaç duyduğu yardımı ve sevgi ortamını sağlamıştır. Okuldaki ortalama başarısına rağmen onu yakından tanıyan herkes doğa tarihi üzerine olan bilgisinden etkilenmiş ve onun gelecekte parlak birisi olabileceğini tarihe not düşmüştür.

Elbette Darwin’in başarılarını yukarıda saydığım özellikleri ile açıklamak yeterli olmayacaktır. Ancak, bu büyük bilim adamının gerçekleştirdiği bilimsel devrimi nasıl başardığını anlayabilmek için çocukluk yıllarından getirdiği özellikleri görmenin de oldukça önemli olduğuna inanıyorum.

 

Kaynakça:
1-en.wikipedia.org/wiki/Charles_Darwin
2-Brent, P. Charles Darwin, 1981. Londra
3-Howe, M. Genius Explained, 1999. Cambridge
4-en.wikipedia.org/wiki/Erasmus_Darwin
5-darwin200.christs.cam.ac.uk/pages/index.php?page_id=b2
6-darwin200.christs.cam.ac.uk/pages/index.php?page_id=b3

 

*Koç Üniversitesi Fizik Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisi. Proteinlerin ve enzim dinamiklerini teorik ve hesaplamalı olarak inceliyor. Daha öncesinde Cambrdige Üniversitesi’nde biyofizik üzerine çalıştı, 2013’te Bilkent Üniversitesi Kimya Bölümü’nü bitirdi. Alanını değiştirse de gönülden bağlı olduğu kimya hakkında kimyablog.com adresinde yazıyor.
Bu yazı 4 Eylül 2013’te Açık Bilim ‘de DAHİLER KÜÇÜKKEN -1- başlığı ile yayımlanmış ve izin alınarak paylaşılmıştır.

Author: Kılavuz Kirpi

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This