DEMOKRASİ DENİLİNCE AKLIMA NE GELİYOR – 2

Demos Kratus (halk ve güç) eski Yunan’dan alınan bu kavram halkın yönetimi olarak bize demokrasi adıyla sunuldu. Bunun da iki şekli var: Doğrudan ve temsili.

Bugün demokrasi adıyla yaşayan sistemler genelde devlet organının belirleyici bir etnik gruba dayandığı sistemlerdir. Demokrasilerde kriz görüntüleri hissedilmeye başladığından beri siyasetin, sistemin, siyasi partilerin, vatandaşların hak ve hukukları ile sorumluluklarının tekrar tartışılması gerektiği ortaya çıkıyor.

Doğrudan demokrasinin tek örneğine İsviçre’de (belediye, kantonlar ve federal devlet sisteminde) görüyoruz. Diğer bir ifade ile vatandaşlar temsili sistemden daha fazla karar gücüne sahipler.

2016 yılında Danimarka Parlamentosu “online vatandaşlık inisiyatifi” sistemini kanunlaştırdı. Buna göre, seçme yaşındaki vatandaşlar herhangi bir kanun teklifinde bulunabiliyorlar. 180 gün içinde 50 bin seçmenin desteğini alan bir kanun teklifi parlamentoda tartışmaya açılıyor.

Demokrasi teorisyenleri doğrudan demokrasinin üç konuda çelişkisi var diyorlar. İlki katılımdaki pürüzler; ikincisi kanun teklifi tasarısının bütün yanlarının açıklanmaması ve üçüncü olarak şahısların görüşlerinin eşit olarak nazarı itibara alınmaması. Düzinelerle araştırmalardan ikinci maddenin daha iyi sonuç verdiği ortaya çıkmıştır.

Dünyada kraliyetle yönetilen ülkelerin dışında hemen hepsi kendilerini demokratik ülkeler olarak tanıtırlar. İşte sorun da buradan çıkmaktadır. Çünkü herkes kendi uyguladığı sistemin en demokratik sistem olduğunu iddia edebilmektedir.

Genelde seçimlerin yapıldığı ülkeler kendilerini demokratik ülkeler diye adlandırmaktadırlar. Çin Halk Cumhuriyet, Türkmenistan, Özbekistan genel anlamda plüralisttik (çok partili) demokrasiye sahip olmayıp, tek bir şahıs tarafından yönetilirler. Bunlara otokrat veya diktatör de denilir.

Siyasi partilerin gerçekten mevcut olduğu ve belli aralıklarla seçimlerin yapıldığı kimi ülkelerde de ABD, Rusya, Fransa, Türkiye gibi 33 ülkede doğrudan başkanlık sistemi var. Yirmisinde başkan ve başbakan var ve bir tanesi teokratik. Birleşmiş Milletlere üye, kalan 158 ülkenin 27’si krallık (şeyhlik) ile yönetilmekte. Avrupa’daki on krallıkta çok partili demokrasiler mevcutken Arap Yarımadasındaki altısında totaliter rejimler, Japonya dışında diğer kıtalardaki krallıklarda da totaliter sistemler hüküm sürmektedir.

Bu sistemleri teker teker sorgulamaya başlarsak, şüphesiz lehte ve aleyhte olanlar çıkacaktır. Lehte olanlar yönetimin pozitif, aleyhte olanalar negatif taraflarını sayacaklardır. Aslında insanları bir fikir etrafında toplamak neticede propagandacıların marifetidir. Çünkü dört kişilik bir ufak ailede bile herkesin uzlaştığı ortak bir konuyu bulmak hayli zordur.

Şüphesiz insanlığı birleştiren ortak konular da vardır. Bunun başında güvenlik gelir. Bu şu anda pandemi yaşadığımız için sağlık güvenliği, pandeminin gündeme getirdiği iş güvenliği, eğitim alabilme güvenliği ve dış güvenlik gündemimizde bulunuyor. Dört veya beş yılda bir seçilen yöneticiler acaba bu güvenliği sağlıyorlar mı?

İşte rejim-yönetim sorunları böyle bir tehdit altında kalan insanlar tarafından sorgulanmaya başlandı. Çünkü sistemlerin aksayan tarafları daha bariz ortaya çıktı. Siyasete ve siyasetçiye güven her geçen gün azalıyor. Neden?

Başta çok partili sistemlerde partiler, üyelerinden tam sadakat istemektedirler. Parlamentolarda liderlerin dediğini harfiyen tekrarlamak, onun isteği doğrultusunda oy vermek, hatta birbirine yumruk bile atacak derecede inan(ma)dıkları davayı savunma zorundadırlar. Genelde parti içi demokrasi olmadığından bir milletvekili grup kararının dışında oy verememektedir. Yani bir parlamenter halkın menfaatinden ziyade liderin veya partinin menfaatini kollar. Çok sıkışırsa “-mış” gibi görünür.

Temsili sistemlerde ikinci rahatsız edici husus, vatandaşın dört veya beş yılda oy verme hakkının dışında siyasi kararlara hiçbir şekilde katılma imkanının olmamasıdır. Politikacıların gözünde seçmen oy sağılan bir araçtır. Bir kere oyunu aldıktan sonra ona verilecek bir hesap kalmamaktadır.

Dolayısıyla seçim dönemlerinde dünya kadar paralar dökülerek her taraf parti bayrak ve sloganları ile donatılır, broşürler dağıtılır, nutuklar atılır, her türlü propaganda aracı (internet, sinema ekranı, müzik vb.) kullanılır. Bunun dışında seçmenin hoşuna gidecek, sonradan yerine getirilmeyecek, vaatlerde bulunulur. Böylece seçmen celp edilir. Eski öğrencilerimden Aysun Kayacı bir seferinde “dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?” diye sormuştu. Haksız yere de hayli tenkit edildi.  Çünkü eğitimsiz, belli bir dini, etnik veya siyasi ideoloji ile yoğrulan insanları kandırmak daha kolay olmaktadır. Yoksa suyu olmayan köylere neden çamaşır makinesi hediye edilir?

Demokrasinin bana göre diğer zaaflarını gelecek yazımızda inceleriz.

Kapak görseli

Author: Nadir Devlet

Prof. Dr., Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This