Ergenliğe bilimsel bir bakış

YAZAR: Bahadır Ürkmez

Bir ebeveyn olarak tanımadığım, aşina bile olmadığım, yeni bir çok deneyimi yaşayacağım bir dönem gelip çatmak üzere; oğlum ergenlik dönemine yaklaşıyor, koca bir adam olacak göz açıp kapayıncaya kadar geçecek kısa sürede. Ebeveynlerle ergenler arasındaki karmaşık ilişkileri, sinir harplerini karanlıkta el yordamı ile yaşayarak öğrenmektense bilgilenmemi sağlayacak, bana yol gösterecek bir şeyler yapmanın vakti geldi.

Ergenlik en basitçe bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı döneme verilen isim. Bu dönemde bireyler çocuklara ait davranış modellerini yavaş yavaş terk ederken erişkin rollerini benimsiyorlar. Genellikle 12 – 21 yaşları arasında sürdüğü söylense de bireysel farklılıkların bireyin gelişiminin bu evresinde de önemli bir yer tuttuğunu hatırlamakta yarar var. Her çocuk aynı zamanda ergen olmuyor, ergenliği de birebir aynı şekilde yaşamıyor. Ama sorunların, yaşananların çoğu benzer.

Ergenlik dönemini, bireyin yaşamında geçirebileceği en zorlu dönem olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Buluğ çağındaki gençler arkadaş baskısı, sosyal çevreye uyum sağlama, kendi kimliklerini bulma, cinselliklerini keşfetme gibi devasa sorunlarla boğuşmakla geçiriyorlar zamanlarının çoğunu. Gençler gelişimlerinin bu zorlu virajında debelenirken biz yetişkinler (genellikle de huysuz ihtiyarlar) bu genç insanları pek de düşünmeden “Ne hale geldi gençlik?”, “Biz böyle miydik?”, “Hiç saygı kalmadı, o nasıl konuşma?” şeklinde eleştiriyoruz. Bu eleştirilerin temelinde ergenliği sadece bedenin değiştiği ve hormonların ergen bedeninde fırtınalar estirdiği bir dönem olarak görme eğilimi yatıyor. Her ne kadar bu görüşte doğruluk payı olsa da önemli bir yönden eksik. Değişen, büyüyen bedenle birlikte davranışlarımızı, düşünme biçimlerimizi, duygularımızı belirleyen, kısaca bizi biz yapan beynimizin de değişmekte olduğunu göz ardı ediyoruz.

On, on beş yıl öncesine kadar biliminsanları ergen beynini “daha az kilometre yapmış yetişkin beyni” olarak görmekteydiler. Ancak sinirbilim alanında yapılan çalışmalar, özellikle görüntüleme teknolojileri ergen beyninin hiç de sanıldığı gibi yetişkin beyni ile aynı yapıda olmadığını gösteriyor bize. Modern toplumlarda ergenliğe atfedilen risk alma, detaylı düşünmeden karar verme, uyku düzenindeki bozukluklar, içgüdüsel davranma, kötü alışkanlıklar edinme, cinsel olarak tehlikeli davranışlar sergileme gibi yetişkinlerin anlamakta ve tasvip etmekte zorlandığı davranış modellerinin temelinde ergen beyninde yaşanan değişimlerin yattığını gösteriyor araştırmacılar.

İnsan altı yaşına ulaştığında beyni yetişkinliğe eriştiğinde sahip olacağı beyin ağırlığının yüzde 90 kadarına ulaşmış oluyor. Bu yaştan sonra kafadaki büyüme ağırlıklı olarak kafatasının kalınlaşması ile ilgili. Ergenlik döneminde beynin ağırlığında büyük bir değişiklik gözlenmiyor. Beyin bu sancılı dönemde yoğun bir değişim geçiriyor ve beyindeki sinir devreleri olgunluğa ancak 20’li yaşların başında ulaşıyor –herkesin beyni ulaşmıyor olabilir 😉 -. Ergenlik dönemi bittiğinde gördüğümüz beyin çocukluk dönemindekine benzese de çok temel farklılıklar gözleniyor.

Bir beyne baktığımızda gri ve beyaz madde olmak üzere iki farklı yapı görürüz. Gri madde sinir sistemi içerisinde bütün düşünme işleminin yapıldığı yerdir. Gri madde sinir hücrelerinin gövdeleri, dendritler ve glial hücrelerden oluşur. Beyaz madde ise aksonlardan oluşmuş bir süper hızlı iletişim ağıdır. Beyinde iletişimi sağlayan fiber optik kablo ağı gibi düşünebiliriz beyaz maddeyi.

Gri maddenin miktarı ergenliğin hemen başında en yüksek noktasına ulaşıp sonrasında azalmaya başlarken beyaz maddenin miktarı doğumdan itibaren sürekli artmakta. Gri maddenin ergenliğin başında en yüksek miktarına ulaşmasının nedeni bu dönemde çok hızlı bir şekilde yeni bağlantılar ve nöral yolakların oluşmasıdır. Gri maddenin olgunlaşması beynin arka tarafından ön tarafına doğru gerçekleşir. Bilinçli düşünmenin merkezi olan frontal lob ile bazı karmaşık uyaranların ve hafızanın işlendiği temporal lob beynin en son olgunlaşan bölümleri. Gri maddenin olgunlaşması “kullan ya da at” olarak tabir edebileceğimiz bir süreç. Tekrarlarla, yeni deneyimlerle beynin yeni oluşmuş yolakları kullanılıp olgunlaşırken kullanılmayan yolaklar terk ediliyor. Ergen beyninin olgunlaşması sırasındaki bu kullan ya da at modeli bireye yaşadığı ortamda hayatta kalmasını sağlayacak esnekliği sağlıyor.

Yolakların ve bağlantıların oluşup olgunlaşmasının bir sonraki adımı aksonların miyelinle kaplanması evresidir. Miyelini sinir hücrelerinin aksonlarını kaplayarak aksonlar içerisindeki iletimin daha hızlı ve verimli olmasını sağlayan bir izolasyon gibi düşünebiliriz. Beyaz madde miyelinle kaplanmış aksonlardan oluştuğu için bu evrede gri maddenin miktarı azalırken beyaz maddenin miktarı artmakta.

Yukarıda bahsettiğim gibi beyin olgunlaşırken, bağlantılar miyelinle kaplanıp verimli ve hızlı hale gelirken en son frontal ve temporal loblar bu süreci tamamlıyor. Bu loblar içerisinde yer alan ve ergen davranışlarına etkisinin çok önemli olduğu düşünülen bölgelere biraz yakından bakmakta fayda var: amigdala, prefrontal korteks ve nükleus akumbens.

Prefrontal Korteks

Düşünme, bilişsel beceriler gibi yüksek beceriler isteyen insan aktivitelerinin kontrol edildiği ve beynin hemen ön bölgesinde yer alan kısımlara frontal loblar adı verilir. Frontal loblar, limbik sistem adı verilen ve arzuların, hayatta kalmamıza yardımcı olan içgüdülerimizin, duygularımızın işlendiği, beynimizin derinliklerine gömülü bölge ile bağlantılıdırlar. Beyin içgüdülerimizin ve duygularımızın bize önerdiği davranış biçimlerini uygulamaya koymadan önce frontal lobların denetiminden geçiriyor dersek çok yanlış bir şey söylemiş olmayız sanırım. Frontal lobların dikkatimizi kontrol etmek, uygunsuz davranışlarımızı bastırmak gibi işlevlerini gerçekleştirdiği bölge prefrontal kortekstir ve beynin ergenlik sürecinde en son bu kısım olgunlaşır. Frontal lobları etkileyen hastalıklar ya da kazalardan muzdarip bireylerin fevrî ve riskli davranışlarda bulunma eğiliminin arttığı bilinen bir olgudur. Kısaca bilinçli düşünme ve bilişsel becerilerin tahtı olan frontal lobların, özellikle prefrontal korteksin geç olgunlaşması bile ergenlerin neden biz yetişkinlere uygunsuz gelen davranışlara eğilimli olduğunu açıklamaya yeter ancak birazdan detaylı değineceğiz yine de.

Amigdala
Yukarıda bahsettiğimiz limbik sistemin bir parçası olan amigdala temporal loblarda yer alır. Araştırmalar amigdalanın duygusal öğrenme, korku ve hafıza yönetiminde rol aldığını ortaya koyuyor. Sağ temporal lobda yer alan sağ amigdalanın daha çok korku ve mutsuzluk durumlarında tepki verdiği sol temporal lobda yer alan sol amigdalanın ise sadece olumsuz duygu durumlarında değil olumlu durumlarda da aktive olduğu düşünülüyor. Beynimiz hafıza yönetiminde de amigdaladan gelen verileri değerlendirir. Bu verilere duygusal değerler atayan beyin frontal korteks aracılığı ile uygun davranış biçimlerini, eylem planlarını hazırlar ve hayata geçirir.

Nükleus Akumbens
Sinir sistemi içerisinde sinir hücreleri arasında sinyallerin aktarılmasında kullanılan kimyasallardan önemli biri dopamin. Beyin içinde en büyük dopamin deposu limbik sistem içinde yer alan nükleus akumbens adı verilen bölgedir. Nükleus akumbens motivasyon, zevk ve ödül sistemleri içinde aktif rol oynayan bir bölge. Amigdala ve limbik sistemle bağlantılı olan bu bölge zevk kimyasalları diyebileceğimiz serotonin ve endorfine de son derece duyarlıdır. Zevk kimyasallarına duyarlı olması ve ödül sistemi olarak adlandırılan mezolimbik patikanın içinde yer alması nedeni ile nükleus akumbens bağımlılık, olumlu öğrenme gibi süreçlerde aktif olarak yer almaktadır.

Sinirbilimden anlamayan benim gibi ebeveynlerin faydalanabilmesi için oldukça basite indirgediğim beyin gelişimini ve üç önemli bölgesinin fonksiyonlarını akılda tutarak buluğ çağını yaşayan gençleri anlamaya ve nasıl davranmamız gerektiğini bulmaya çalışalım. Belki hem onların bu zorlu dönemi hasarsız atlatmalarını hem de sonunda “Hobaaaaa, annem babam çok kıyakmış benim!” demelerini sağlayabiliriz.

Otobüslerde yer vermeyi aklına getir(e)meyen, sokaklarda yüksek sesle konuşarak kabalık yapan gençleri gördüğümüzde bir çoğumuzun tepesi atar. Ergenlik ise tam da gençlerin benmerkezcil, bencil ve kaba oldukları dönem. Gençler bu dönemde davranışlarının diğer insanlar üzerinde etkisini düşünme kapasitesine tam olarak sahip değiller. Davranışlarımızın başkaları üzerinde etkisini düşünebilmek stratejik düşünme becerileri gerektiriyor. Oysa bu becerileri kullanmamızı sağlayacak frontal loblar tam olarak olgunlaşmamış, sinir bağlantıları henüz miyelinle kaplanarak verimli hale gelmemiş durumda. Gençler davranışlarının başkaları üzerindeki etkisini farkına varabilseler de bu yetişkinlerde olduğu kadar hızlı gerçekleşmiyor. Biz yetişkinleri deli edebilen bu davranışlar gençlerin içsel isyankarlığından ve vurdumduymazlığından kaynaklanmıyor, sadece beyinleri henüz yeteri kadar olgunlaşmış değil.

Ergenliğin bir diğer belirleyici özelliği ergenlerin arkadaşlarının, duygularının ve arzularının etkisine çok kolay kapılmaları, riskli davranışları kolayca benimsemeleri. Bu davranışlarının altında yukarıda az da olsa bahsettiğimiz dopamin ve ödül mekanizması ile prefrontal korteks arasındaki it dalaşı yatıyor. Araştırmalar dopamin seviyesinin ergenlik döneminde zirveye ulaştığını gösteriyor. Prefrontal korteks ise beynin faaliyetlerinin yöneticisi olarak henüz tam olarak olgunlaşmamış durumda; ilerleyen yaşlarda kontrolü tamamen ele alacak olsa da ergenlikte ödül mekanizması ile girdiği savaşların bir kısmını kaybediyor. Bu nedenle gençler sonunda bir ödül algıladıkları riskli bir davranışı daha makul ve güvenli bir davranışa tercih edebiliyorlar. Arkadaşların etkileri de aynı it dalaşı ile açıklanabilir. Sosyal bir çevreye kabul edilmek gençler için önemlidir; bir nevi ödül diyebiliriz. Bu ödüle ulaşmak için alınacak karara prefrontal korteksin “Dur, bunu yapmamalısın” uyarıları gecikebilir, ödül mekanizması kolayca ergen beynine sözünü dinletebilir bu dönemde.

Ergenlerin aldıkları riskin sonuçlarını düşünmediklerini ya da olabilecekleri öngöremeyeceklerini düşünmek yanlış olur. Buluğ çağındaki gençler riskli davranışlarının tehlikeli sonuçlarını yetişkinler kadar iyi tahmin edebilseler de risk- ödül algısı beyindeki dopamin miktarı ve ödül patikasının aktifliği nedeni ile farklı tutum ve davranışlar gösterirler. Yetişkinlerle aynı riskleri görseler de ödüle verdikleri değer yetişkinlerden çok daha fazla.

Gençler için bu dönemde en tehlikeli olan şey ise kendilerine ve sağlıklarına zarar verecek kötü alışkanlıklara kolayca kapılabilmeleri. Yeni bağlantıların oluştuğu bu dönemde kullanılan güçlü kimyasallar, uyuşturucular ya da uyarıcılar ödül mekanizmasının yardımı ile kolayca bağımlılık ve alışkanlık yapabiliyorlar. Beynin gelişiminin “kullan ya da at” şeklinde çalıştığından bahsetmiştik: bağımlılık yapan uyuşturucu, sigara, alkol gibi etmenler belirli nöral yolakları çalıştırarak yani kullanarak güçlendirip kalıcı hale getiriyor.

Ergenlik çağındaki bireyin karşılaşabileceği zorluklardan bir diğeri ise, risk almayı sevmek, yenilikleri aramak ve ödüllere daha çok değer vermekle taban tabana zıt olduğunu düşünebileceğimiz korku ve endişe ile baş edebilme becerileri. Yukarıda amigdalanın korku ile şartlanarak öğrenme ve duygusal konularda aktif olduğundan bahsetmiştik. Örneğin beklemediğimiz bir anda aniden önümüzden geçen evin kedisinin yarattığı korku amigdalanın çalıştığının bir göstergesi. Amigdalanın sinyalleri prefrontal kortekse ulaştığında orkestra şefi durumu değerlendirerek korkulacak bir şey olup olmadığına karar veriyor. Amgidalanın korku sonucunda çaldığı alarm zillerini kontrol etmek kolay değil ancak prefrontal korteks yardımı ile çevremizde bulunan riskleri değerlendirip doğru kararları alabiliyoruz. Artık prefrontal korteksin en son olgunlaştığını biliyoruz. Amigdala ve prefrontal korteksin bu ilişkisi gençleri endişe ve anksiyete ve anksiyetik bozukluklar konusunda risk gruplarından biri haline getiriyor.

Ergenlerin uyku düzenlerinin değişmesi de ebeveynlerin uğraşmak zorunda kaldığı bir olgu. Olgunlaşan beyinle birlikte buluğ çağındaki bireyler çocukluklarına göre daha fazla uyanık kalabiliyorlar. Ayrıca melatonin adı verilen ve günlük düzenimizi belirleyen hormon çocukluğa göre daha geç salınmaya başlıyor. Melatonin hormonunun daha geç salınması uyku düzenine etki ederek ergenlik çağındaki gençlerin daha geç yatmasına ve daha geç kalkmak istemesine yol açıyor. Sabahları okul saatlerinde yaşanan gerginliklerin sebebi de biyolojik kısaca.

Ergenliği sadece problemli bir dönem olarak görmek aslında biz yetişkinlerin yaptığı mantıksal bir hata: veri madenciliği. Ergenlik sadece uyku düzenindeki bozukluklar, riskli davranışlar, korku, saygısızlık ve bencillikten ibaret değil. Biz yetişkinlerin en çok canını sıkan davranışları kaydediyoruz. Ergenlikle gelen olumlu davranışları ise normal olarak değerlendirip göz ardı ediyoruz. Bu ise tam olarak veri madenciliği adını verdiğimiz yanılgı. Aslında ergenlik dönemi bütün problemlerine rağmen gelişime açık, bireyin kolayca şekillenebildiği, bireyin hızla öğrendiği, oldukça esnek ve verimli olabilecek bir dönem. Bütün yetişkinlere, eğitimcilere ve ebeveynlere düşen ise bu dönemin zorluklarını ve yaratacağı fırsatları anlayarak gençlere bu zor dönemlerinde destek olmak.

Gençlere ergenlik dönemlerinde destek olmak için ise yapılabilecekler çok zor başarılacak şeyler değiller:

Olumlu davranışları desteklemek: Psikologlar yıllardır eğitim sırasında uzun vadede ödüllendirmenin cezalandırmaya göre daha işlevsel olduğunu biliyorlar. Cezalandırmanın işe yaraması regresyon yanılgısı adı verilen bir yanılgıdan ibaret. Bu nedenle psikologların izinden giderek olumsuz davranışları cezalandırmak yerine olumlu davranışları desteklemek üzerine odaklanmak gerekli. Sık sık beğenilen davranışları takdir etmek beyinde bu davranışların yapılmasını sağlayan nöral yolakları güçlendirecek ve kalıcı hale getirecektir. Yani Playstation’dan başını kaldırmayan gence kızmak yerine her kapattığında takdir etmek uzun vadede daha çok işe yarayacaktır. Regresyon yanılgısı hakkında yalansavar.org sitesinde yazdığım “Kapak Güzeli Laneti” isimli yazıyı okuyabilirsiniz.

Sağlıklı riskleri seçmeye yardımcı olmak: Ergenlik çağına gelmiş bireyler yetişkinler istese de istemese de risk alacaklar. Beyinlerinin gelişimi bunu dikte ettiriyor. Hesaplanmış, sağlıklı risklerin alınmasında gençlere yardımcı olarak yeni ve farklı deneyimleri yaşamalarını ve yetişkin hayata daha kolay uyum sağlamalarına yardımcı olacaktır.

Karar vermelerine yardımcı olmak: Burada yetişkinlerin dikkat etmesi gereken “yardımcı olmak” fiilinde gizli. Gençler yerine karar almak değil, alacakları kararları onlarla birlikte adım adım irdeleyerek onlara destek olmak önemli olan. Sorular sorarak, her adımı dikkatlice incelemelerine yardımcı olarak ödül mekanizması ile prefrontal korteks arasındaki savaşta orkestra şefine destek vermek oldukça önemli.

Sınırları çizmek: Belirli sınırların olmasının gençler üzerinde kötü bir etkisi yok. Sınırsız özgürlük istenilen bir şey değil. Ancak ebeveynlerin dikkat etmesi gereken koydukları sınırların değişebilecek olması. Ebeveyn ve ergen ilişkisi çift yönlü bir ilişki. Sadece ebeveynin istekleri doğrultusunda yürüyen bir ilişki sağlıklı olmaktan çok uzak. Ergenlik çağındaki bireylere sınırları zaman zaman tartışmaya açma şansı vermek gerekli.

İyi bir model olmak: Biz yetişkinlerin davranışları yansımalarını gençlerin davranışlarında buluyor. Bu nedenle kendi davranış modellerimizi sorgulamak, iyi olmadığını düşündüğümüz davranışları değiştirmek sağlıklı bir birey yetiştirebilmek için önemli.

Eleştirel düşünme becerilerini kazandırmak: Ergenlik çağındaki bireylere AçıkBilim ve Yalansavar okutmak oldukça önemli hatta olmazsa olmaz. Şaka bir yana yazarı olduğum bu iki harika sitenin reklamını yapıyorum ama ergenlerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeleri, problem çözme becerileri üzerinde çalışmaları ve mantıklı düşünmeyi öğrenmeleri hem ergenlik dönemlerinde hem de yetişkin olduklarında doğru karar almalarını sağlayacak beceriler. Doğuştan doğru ve mantıklı düşünmeyi bildiğimiz düşüncesi bir efsaneden ibaret; zira bu beceriyi ancak pratik yaparak kazanıyoruz. Biz yetişkinlere düşen ise bu konuda onlara yardımcı olmak ve işe yukarıda adını verdiğim siteleri çocuklarımıza tanıtarak başlayabiliriz. 🙂

İyi uyku almalarını sağlamak: Her ne kadar uyku düzenleri değişse de ergenlik çağındaki bireylerin 9.5 saat uykuya ihtiyaçları var. Ayrıca iyi uyumaları gün içindeki performansları için önemli. Ayrıca bütün gece sabahlayarak ders çalışmak yerine ilgili konuları çalıştıktan sonra uyumanın öğrenmeye daha çok yardımcı olduğu biliniyor.

Yakın olmak: Ergenlik çağında ebeveynler ve gençler arasındaki ilişkiler gerginleşiyor bizlerin ergenleri anlamamasından ötürü. Gençlerle sıkıntılarını, problemlerini paylaşabilecek kadar yakın olmak ve olası sorunlar karşısında bilgilenmek gençlere bu zorlu dönemlerinde yardımcı olmak adına yapabileceklerimizden biri.

Yazımı daha fazla Güzin Abla’nın ergenler ve ergenlik sorunları üzerine tavsiyeleri biçimine büründürmeden toparlayayım. Kendine has problemleri olan ergenlik dönemi gençlerin topluma faydalı olmayı öğrenecekleri, sorumlu bireyler olabilme potansiyelini barındıran eşsiz bir dönem. Bu dönemi en sağlıklı şekilde değerlendirmelerini ve geçirmelerini sağlamak ise sosyal politikalara, ev ve okul yaşamındaki kurallara karar veren biz yetişkinlerin elinde. Üzerimize düşen görevleri hakkıyla yapabilmek için ergenler ve ergen beyninin gelişimi konusunda bilgilenmemiz şart. Bu yazıyı da derlediğim aşağıdaki kaynakları okuyarak, video ve konuşmaları izleyerek bilgilenmeye başlayabiliriz daha sağlıklı bireyler yetiştirme yolundaki çabalarımıza.

 

Bu yazı daha önce “Ergenleri Anlamak” başlığı ile Açık Bilim‘de yayımlanmıştır.

Author: Kılavuz Kirpi

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This