GÖCEK, DENİZ, YILDIZLAR…

 

Bütün kış gitme hayalini kurduğumuz, bize yazı sabırsızlıkla bekleten Göcek, Türkiye’nin güney batısında yer alır. Muğla ili, Fethiye ilçesine bağlı minik bir sahil kasabasıdır. 1980’li yılların başına kadar küçük ve sessiz bir köy olan Göcek, Türkiye’deki turizm bilincinin gelişmesiyle keşfedilmiş ve bu tarihten sonra hızla büyüyerek bölgedeki önemini arttırmıştır.

Denize açılan güney yönü hariç etrafı dik Toros dağlarıyla çevrili olan Göcek, bu dağların arasına sıkışmış sınırlı bir araziye sahiptir.

Birbirinden güzel sayısız koyları, irili ufaklı adaları ve turkuaz suları ile deniz tutkunları için mükemmel bir kıyıdır. Açık deniz ve mavi yolculuk sevenlerin teknelerini barındırır bu eşsiz koylar…

 

Turizm sezonu Nisan ayından Kasım ayına kadar sürer fakat bu yıl bir türlü gelemeyen yaz dolayısıyla Temmuz ayının başında bile su oldukça serindi. Eski yıllardan bildiğim gibi Eylül ayının ılık, yumuşacık, ipek gibi suyunu bulamadık… O yüzden tekrar gitmeliyiz diyoruz.

Burada ideal kalış süresi ise bizim için 4 gündür. Yani hafta sonuna iki gün eklediğimiz zaman tam kıvamında bir kaçamak oluyor.

Biz Dalaman havaalanına sabah 7’de uçakla geldik. Kısa bir servis yolculuğundan sonra, neredeyse köyün yarısına sahip olan Dim ailesinin motellerinden birine yerleştik.

Karayolunu tercih edecek olanlar için Göçek’in bazı merkezlere uzaklığı şöyle:

Dalaman: 19 km

Fethiye: 28 km

İzmir: 310 km

Antalya: 230 km

İstanbul: 850 km

 

Deniz yolunu tercih edenler için ise:

Fethiye: 10

Marmaris: 46

Rodos: 44

Kos: 111

İstanbul: 490

Bodrum: 118

Antalya: 139 deniz mili uzaklıkta.

Eh, helikopter tercih ederseniz de merkezinde bir pisti var(mış)…

 

Göcek, geçmişte Likya uygarlığının gelişmiş iki kenti olan Telmesos (Fethiye) ve Kaunos (Dalyan) arasında kalmış bir Likya yerleşimidir.

Antik dönem yazarlarının eserlerinde varlığı ve hikâyesi hakkında yeterli bilgi vermemesi, yerleşimin geçmişinin bir sır olarak kalmasına sebep olmaktadır. Ancak koylarda ve Fethiye yolu üzerinde rastlanan kaya mezarları, anıt mezar ve hamam görülebilir. Ayrıca günlük turumuzda uğrayacağımız Tersane adasında antik ve yakın dönemden kalma kalıntılar bulunmaktadır.

Göcek, alt yapı sorunlarını büyük ölçüde aşmış bir beldedir. Türkiye’nin birçok ilçesinde katı atık toplama merkezi yokken, burada 2000 yılında düzenli katı atık toplama sistemi kurulmuştur. Göcek ve İnlice’den toplanan çöpler burada geri dönüştürülmektedir.

İnternet erişimi büyük bir oranda ADSL sistemi üzerinden sağlanmaktadır. Elektrik ve su sorunu da yaşamayan beldede, her şey gayet güzel göründü gözümüze. Hele bunları öğrendikçe daha da çok sevdik. Tabii yıllar boyunca sayısı artan teknelerin demirleyip koyları uzun süre işgal etmesi haricinde… Onlar da haliyle yanlarına gelip mola veren günlük tur teknelerinden hiç hoşlanmıyorlar. Bu durum enteresan bir tezat yaratıyor, denizin ortasında iken bile…

 

Bizim grup sabah 06.30 uçuşu ile Dalaman havaalanına indi. Beldenin neredeyse yarısına sahip Dim ailesine ait küçük otellerden birine ( Mr. Dim ) yerleştik. Pembe, mor, sarı çiçeklerin ve limon ağaçlarının havuzun etrafına yerleştiği nefis bir bahçede köy kahvaltımızı aldıktan sonra, saat 10.15’te teknemize yerleştik. “Akdeniz F” teknesi, sevgili Gülay, Nejdet ve Bora’ya ait 50 kişilik bir tekne. Her yıl aynı tekneyi tercih etme sebeplerimiz çok. Yeri geldikçe sizlerle paylaşacağım.

İlk durağımız yaklaşık 30 dakika sonra ulaştığımız Bedri Rahmi koyu…

1974 yılında Mina Urgan, Azra Akın ve Bedri Rahmi Eyüboğlu küçük bir tekne ile mavi yolculuğun startını buradan verirler. Ve her yıl aynı rotayı takip ederek Mavi Yolculuğu geleneksel hale getirirler.

Rivayete göre 1974 yılında bu grup yemek için balık almak ister ama aydın grubu malum, o dönemde ekonomik dar boğazda, alamazlar. Bu arada özel bir tekne gelip balıkçıdan çipuraları iki katı fiyat ödeyerek alırken, bizimkiler kalakalırlar öylece…

Alamadıkları çipuranın resmidir, duvara çizdiği Bedri Rahmi’nin ve bugün keyifle izliyor her gelen turist…

 

Yolculuğa devam eden teknemiz yarım saat kadar sonra Sıralıbük’e yanaşıp demir attı ve burada ilk yüzme molamızı verdik. Pırıl pırıl parlayan sular önümüzde. Özel tekneler, günlük yolcu teknelerinden pek hoşlanmasa da, çam ağaçlarıyla bezeli tepelerin manzarasında mis gibi havayı içimize çekerek yüzmek harika! Sabah güneşinde ısınarak çam ormanlarına paralel ilerledik. Manzara harika…

Bu arada kaptanımız mangalı yakmaya başladı. Acil olarak İstanbul’a dönmek zorunda kalan bir yolcuyu hava alanına ulaştırmak üzere bir bot ve taksi organize edildi. Yani sorun anında çözüldü. Gerçekten her duruma hazırlıklı, profesyonel bir ekip var burada. Kendinizi güven içerisinde hissediyorsunuz…

Sabah kahvelerimizi yudumlarken, her türlü çılgınlığa hazır olan ben, keyif içerisinde ayaklarımı tekneden aşağıya sarkıtmış bir halde bu yazıyı yazıyorum. Ara ara hissettiğim minik su damlaları ve yüzümde hissettiğim rüzgâr hissi tarif edilemez hoşlukta. Bu yazıdan sonra şiir yazmaya bile başlayasım var 50’li yaşlarda… Burası insanı böyle yapıyor galiba. Şehrin karmaşasına döndüğümde her şey hoş bir anıya dönüşüyor ve gerçek başlayacak elbette. Burası tatlı bir rüya…

 

İkinci demir attığımız koy, “Hamam”.

Buradaki yüzme molasından sonra mangalda balık, salata ve içecekten oluşan öğle yemeğimizi yedik. Balıklar en az 500 gram ağırlıkta olmalıymış. Benim alkolle aram pek yoktur ama her türlü içki servisi mümkün burada. Balıklar adeta bir sanat eseri gibi yapılıyor. Eşim üst güneşlenme güvertesinden bu manzarayı seyretmekten büyük keyif alıyor, dakikalarca izleyebilir. İlk defa kendine bir mangal rakibi bulmuş gibi. Ayrıca isteyene spagetti, tavuk veya köfte seçenekleri de var. Fakat bunu yola çıkmadan önce bildirmeniz gerekiyor.

 

Göbül koyunda konaklamadık. Fakat iyice karaya yanaşarak sahildeki restoranı gördük. Tekneler zaman zaman yapılan partilerin yolcularını taşıyormuş buraya… Deniz suyu turkuaz. Tekrar yolumuza devam ettik.

Tepelerde zeytin ağaçları görünmeye başladı. Aşılı olanlar toplanıyormuş ve bu arazinin büyük kısmının tapulu olduğu söylendi.

Güler yüzlü personelin servis yaptığı Türk kahvelerimiz eşliğinde sohbetimiz devam ediyor.

 

Göcek’teki tekneler genellikle aileler tarafından çalıştırılıyor. Babalar kaptan, anneler yemek ve servisle uğraşıyor, çocuklar ise miço. Her biri oldukça önemli bu işlerin. 50- 60 kişilik bir teknede ilave bir, iki personelle bu işler tıkır tıkır yürüyor.

Bizim teknemizde küçük çocuk, bebek hiç yok. Nejdet Kaptan özellikle müşteri kalitesine çok dikkat ediyor. Müşterilerinin yüzde doksanı eski yıllardan beri sürekli kendisine gelenlerden oluşuyor. Teknede seçilen müzikler bile özenli, doğayla uyumlu. İnsanı hiç rahatsız etmiyor, keyif veriyor.

 

Panço koyu, diğer bir durak.

Tekrar yumuşacık sulara kendimizi bıraktık. Yüzme molasından sonra Simavi ailesine ait olan özel koyun önünden geçtik. Ağaçların arasında ayrı bir dünya yaratılmış adeta. Tüm koyu kaplayan evleri, bahçe düzenlemeleri çok güzeldi.

Yaklaşık 20 dakika sonra Akvaryum koyuna ulaştık. Deniz feneri kalıntıları ve kayalıkların arasında rengârenk balıkları izlemek için deniz gözlüklerinizi unutmayın. Ben unutmuştum, hemen temin ettiler. Ayrıca şnorkel, palet ve yüzme bilmeyenler için sosis de var.

Tersane adası diğer bir durağımız oldu. Burada Roma döneminden kalıntılar var.

Zeytin adası, Yassıcalar ve Göcek adasında molalarımız oldu. 18.30’da Göcek limanına yanaştık. Tüm gün süren bu keyifli turun ücreti 60 Lira idi. Ayrıca içtiğiniz içeceklerin ücretini ödüyorsunuz.

Akşam yemeği için tekneden ayrıldık. Sahilde her türlü isteğe uygun yemek mekânları mevcut ve fiyatlar makul.

 

Gece için ise bir yıldır hayalimizde olan teknede, yıldızların altında bize hazırlanmış olan basit yatakta keyifli bir gece geçirdik. Üzerimizde dolunay ve yıldızlar, aşağıda ise denize düşen akisleri eşliğinde kendimizi ve geleceği sorguladık, dünyanın sorunlarını çözdük, felsefe yaptık…

Sabah bizi, üzerimize düşen güneş ışıkları uyandırdı. Aşağıda ise mis gibi çayımız ve kahvaltımız hazırlanıyordu. Dünyanın en keyifli macerası bu, mutlaka yaşayın deriz. Bize bu güzel turu ve tüm imkânları sunan Gülay Hanıma, Nejdet Kaptana ve ailesine sonsuz teşekkürler.

Diğer üç günümüzü de hep aynı şekilde geçirdik, fakat gece otelde kalarak. Çünkü denizden sonra alınan duş ve sabah kahvaltısını o güzelim bahçede yapmak da ayrı bir keyif…

Son gün tekne turundan sonra 22.45 uçağı ile döndüğümüzde 4 tam günü dolu dolu geçirmiş olduk. Sadece hafta sonu için de planlanabilir bu tur. Tek dezavantajı uçak biletlerinin fiyatının biraz yüksek olması. Fakat mutlaka deneyin derim. Ayrıca İstanbul’dan rezervasyon yaptırmalısınız, çünkü iyi tekneler özellikle hafta sonları çok dolu oluyor. Sizlere iletişim imkânı vermek için de kartını* aldım bu güzel insanların:

Bir sonraki seyahat yazısında bir arada olmak ümidiyle tüm Kılavuz Kirpi okurlarına sevgiler…

 

 

*Reklam amacı içermez.

Author: Sühendan Cevizci

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This