HER İŞ YERİNE BİR KREŞ

Anne – çocuk odağında şekillenen, aile eksenli bir kültürümüz var. Her ne kadar “cennet anaların ayakları altındadır” hadisine gönülden bağlıymış gibi gözüksek de, Türkiye’de anneler ya işsizliğe / mesleksizliğe ya da çalışıyorsa, evladını görememenin azabına mahkûm edilmiş durumda.

Hem cenneti anaların ayağı altında tasavvur ediyoruz hem de “saçı uzun aklı kısa” diye aşağılıyoruz, kadını. Her nedense yönetmek, çalışmak, ailenin eşit ve saygın bir üyesi olmak hakkını kadınlardan esirgiyoruz. Kadının eşitliği sanki erkeğin elinde olan ve kadına bahşedip bahşetmeyeceği paşa gönlüne kalmış bir şey gibi… Ama erkekler kadınlara görev biçmekten kendilerini bir türlü alamıyorlar. Yetkili ağızlardan “Siz çocuk doğurun, onlara bakın yeter. Bundan âlâ kariyer mi olurmuş” anlamında vecizeler (!) işitiyor, onlar adına utanıyoruz.

2014 Ocak TÜİK verilerine göre 76.667.864 toplam nüfusa sahip ülkemizde istihdam edilenlerin sayısı 25 milyon civarında.

Evet. Akıl alacak gibi değil ama resmi rakam bu.

Nüfusun sadece üçte biri çalışıyor. En azından kayıtlı, yani sigortalı olarak.

Kalan 50 milyon ise devletin kayıtlarına göre işsiz.

ELLİ MİLYON İŞSİZ!!!

Tahmin etmesi zor değil; işsizlik kadınlar arasında çok daha yaygın: Erkeklerin üçte biri işsiz iken kadınların üçte ikisi işsiz. Türkiye üretim gücünün yarısını eve kapatma, iş yaşamından soyutlama yolunu seçmiş görünüyor.

Kadınlar neden işsiz?

Öncelikle eğitimsiz bırakıldıkları için.

OECD raporuna göre ortaöğretim seviyesinde eğitim almış Türklerin oranı genel nüfus içinde %18 civarında. OECD ülkelerinde bu oran ortalaması %44. Türkiye bu listede 36 ülkenden 35.si durumunda. Yani dünyanın en az orta öğretimli nüfusa sahip ikinci ülkesiyiz…

Kurdun kuşun, her türden canlının doğal olarak yaptığı annelik görevi ve zevki, bizim ülkemizde kadına bir iş, bir meslek gibi dayatılıyor. Mesleksiz, eğitimsiz kadının iş hayatında kendine bir yer edinmesi zaten son derece güç. Bir de her fırsatta “doğur” telkininde bulunulan kadına kendini var edebilmesi için gerçekçi ve ciddi bir yardım yapılmıyor.

Nasıl bir yardım bu?

Son habere göre devlet her bir anneye birinci bebek için yarım altın tutarında 300 lira, ikinci bebekte 400 lira ve 3.bebekte 600 lira hediye verecekmiş.

Şaka gibi!

Yok, aslında düpedüz sadaka gibi!

O 300 – 600 liralarla çocuğun kaç günlük ihtiyacı karşılanır, düşünen var mı? Devlet kadını meslek sahibi, iş – güç sahibi yapacağına, eğiteceğine komşu teyze kılığına giriyor, bebek yastığına üç-beş para takıyor…

Meslek sahibi kadınların, çalışan annelerin durumu nedir?

Her şeye rağmen okumuş ve bir meslek sahibi olmuş kadınlar da mesleksizlerden daha az sıkıntı çekmiyor. Vicdan azabı içinde ve çoğu defa maddi mecburiyetten, doğum izni biter bitmez işe dönüyorlar. Çoğu çocuğunu büyükannelere ya da bakıcılara emanet ediyor. Bir kısmı da gelir kaybını göze alarak 3 yaşa kadar eve kapanıyor, mesleğinden uzak kalıyor…

Böyle olmak zorunda mı, peki?

Hayır.

Asıl soru şu: Neden her iş yerinde bir kreş yok?

Doğum izni, süt izni bilmem ne. Çocuğun beslenme ve bakım ihtiyacı birkaç ayda bitmiyor ki! En azından üç yaşına gelene, anaokuluna gidecek yaşa erişene kadar bakılması gerek.

Devletimiz kadınlara “doğurdun mu, o halde eve kapan” demeye getireceğine, eline üç-beş kuruş sıkıştıracağına gerçekten destek olsa ya!

Belli sayının üzerinde personel istihdam eden iş yerlerine gündüz bakım birimi açma zorunluluğu getirse ya!

O kadar basit ve o kadar ucuz bir iş ki bu!

Hiçbir patronun kılına zarar vermeyecek kadar küçük bir masrafla çözülebilir bu sorun. Her iş yerinde bir oda bir tuvalet ayrılabilir, sayıya göre 1 veya 2 okul öncesi öğretmeni işe alınabilir. Devlet mecbur etsin, azıcık da teşvik versin yeter.

Hem vasıflı kadın işgücü ekonomiden, üretimden uzaklaştırılmamış olur hem de atama bekleyen okul öncesi öğretmenlerine bir istihdam imkânı doğar.

Hem ülke kalkınır hem doğurganlık gerçekten teşvik edilmiş olur.

Çalışan anneler! Bir düşünsenize.

Adliyede, bankada, okulda, üniversitede, büroda, fabrikada, hastanede, devlet dairelerinde iş başında, görev başındasınız. Küçük çocuğu olan, en azından 4-5 annesiniz. Kiminiz büyükanneye, kiminiz bakıcıya teslim ediyor yavrusunu. Oysa en kıymetliniz, evladınız sizinle aynı binada ya da bitişik binada olsa? Öğle arasında, çay molasında on – on beş dakika bile olsa yanına gidebilseniz, gözünüzle görüp kontrol edebilseniz?

Devletin eve kapamacı kadın politikasını değiştirmek kolay değil.

Kızlarımızı okutmak için ayrı mücadele vermek gerek, onları çocuk yaşta evlendirmemek için ayrı mücadele…

Meslek sahibi kadınları doğum izni, süt izni, ücretsiz izin gibi uygulamalarla meslekten uzaklaştırmanın ise kimseye bir faydası olmadığı aşikâr.

Çalışan anneler! Ses veriniz.


Hem avukat hem anne Feyza Altun Meriç nasıl güçlü ve haklı bir ses veriyor, duydunuz mu?

Çocuğu bırakıp işe gitmenin kalbinize sapladığı suçluluk duygusunu söküp atın. Evet, çocuk da yapın, kariyer de. Doğrusu budur. Yarınlarımız için eğitimli kadınların anne olması kadar harika bir plan yoktur.

Devletin elinize sıkıştıracağı birkaç yüz lira kendinde kalsın, gerekirse maaşınızdan makul bir kesintiye bile razı olacaksınız, biliyorum. Yeter ki içiniz rahat olsun. Çocuğunuz elinizin altında olsun. Yeter ki kimseye muhtaç olmadan ve evladınıza hasret çekmeden annelik yapabilesiniz.

Unutmayın: İş yerinde kreş haktır.

Hakkınızdır.

Ses verin.

her-isyerine_bir_kres_6
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn
Avrupa parlamentosunun İtalyan milletvekili Licia Ronzulli

Kapak

Author: Beril Cansever Devlet

[yazar] [ara sıra çevirmen] [çeyrek asırdır eğitimci]

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This