KÖYLÜ

Ben anlamıyorum. Anlayan anlatsın!

Sanki yaşadığım ülkemden gitmişim ve yıllar sonra geri dönmüşüm. Tüm değerlerimiz altüst. Tepetaklak.

Bıraktığımda tarıma dayalı bir ekonomimiz vardı. Hatta kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alıyorduk. Köylü milletin efendisiydi. Tüm tahıl ürünlerimizi bölgemize göre kendimiz ekiyorduk. Ürünler Hibrit değil yereldi, GDO’lu değildi. Dört mevsimi yaşayan bir coğrafyamız olduğu için tüm iklim ürünlerini; pirinç, buğday, arpa, mısır, mercimek, nohut, fasulye, tütün, pamuk, çay, fındık, zeytin, meyveler, sebzeler yetiştiriyorduk.

Tükettiğimiz ürünlerin yüzde 99’unu üretiyorduk. Bu ürünlerden örneğin şekerpancarını size anlatmak isterim.

Şuan yediğimiz tüm şekerli ürünlerinde insan sağlığına zararlı mısır şurubu kullanılsa da severek tükettiğimiz şeker ürünlerinin hammaddesi şeker, bedene zarar vermeyen tarlada yerli tohumlarla üretilen şeker pancarından üretilirdi. Pancar ne diyenler olur havuç, turp gibi köklü yetişen bir sebzedir. Toprağın altında gelişir. Bir de bunun yaşanası güzelliği vardır. Önce kimin pancar ekeceği planlanır. Pancar aynı yere iki kez ekilmez. O yüzden köylüye sırayla pancar ektirilir.

Pancar ekilir, fazla sık çıktıysa seyreltilir. Çapalanır, sulanır, kesilir. Köylü birbirine pancar kesmeye gider. Köklenerek hasat edilen pancarların baş kısmı yapraklıdır. Yaprakları tek tek kesilir. Herkes pancar yığınlarının başına oturur. Soğukta ekim ayında da ellerinde ucu kesik çoraplarla pancarlar başından kesilerek yapraklarından ayrılır.

Pancar üretmiş olan köylü hem para ve hem de hediye olarak fabrikadan şeker çuvalı alır. Burada kazanılan para gerçekten değerlidir. İçinde emek vardır ve aylar vardır, zaman vardır. Bu iş sırasında bir de psikolojik olarak iyileşme olur. Birbirinin yarasına merhem olan dostlar, birbirini tarlada gören sevgililer. Kahkahalar kalpleri yumuşatır. Rahibe günah çıkartmaya gerek yoktur. O gün orda herkes her konuyu konuşur. Dedikodular yapılır, yüzleşmeler olur. Konular sonuçlanır. Beden ve zihin rahatlar. Televizyon yayını kısıtlı olduğu için haberler bile tartışılır.

O zamanlar haber saatini kimse kaçırmazdı. Dün bir arkadaşım ancak köydeki kadınlarının eğitilmesiyle aydınlığa ereceğimizi söylüyordu. Merak etme, onların algıları bizden daha açık ve hala haberler tartışılıyorlar dedim. Şehirli köylü, aslında tüm kadınların önü tıkalı. Sanki şehirli yeni açılan kafelere gidip konuşmaktan başka devrim yapabildi. Sözün çocuğuna, kuaförüne ve parana geçiyor. Sen mecliste kaç kişisin, ondan haber ver. Toplumsal olarak yaşadığımızın farkında oluruz ve herkes birbirindeki o bağı görür.

Tarım tek yapılmaz, beden gücüne ihtiyaç vardır. Uzun süreçtir. Köyde dayım dedem günlerce tarlayı sulamak için bahçede yatarlardı. Tarla 18 dönüm 3 günde ancak sulanırdı. Bir arkadaşım da pamuk tarlasını sulamak için konuşuyordu. Günlerce kafam yastık görmezdi diyor. Kısaca üretimde çok emek var ama doyum da var. Beden özgür ve kendi tükettiğini üretiyor. Şimdi beden mutsuz başkalarının ürettiğini değer vermeden alıyor ve tüketiyor. Zihnen masa başında sabahtan akşama oturarak bir şeyler yaptığını sanan binlerce kitle var ve yaz kış onları kapalı mekânlarda etkilemiyor. Bedenin yapacağı her şeyi zihin yapıyor. Ve bedenen çalıştığı emekleri çok ucuza alıyor. Kandırmaca sanal bir zihin egemenliği var. Bedenleriniz artık başkalarının kölesi. Mutsuz koşuyorsunuz. Bedeniniz beton hapishanelerde tutsak. Psikolojiniz bu yüzden bozuk. Sürekli sıkılan, doğasından gerçeğinden kopmuş toplum. Yeniden kendi bedenimiz ve doğamızla bağı kurmak gerekiyor. Zihninizin bağlandığı kaynak hak etmediği kazancı almak ve bedenin gelişimini baskılamak. Beden uyanırsa mutluluk olur enerji sevgiye aşka akar.

12364455_910118322441971_1747568053_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12375943_910118812441922_2139273331_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

İnanamıyorum bu adaletsizliğe, bencilliğe, vurdumduymazlığa. Yarış arabalarına binmiş herkes. Para kapmak için yarışıyorlar. Çoğu kendinden vazgeçmiş, yaşamın onu olgunlaştırmak için açtığı ağır yaraları kapatmak için uğraşıyor. Daha fazla para ile örtmeli acılarını. Çünkü ona dayatılan “güçlü kişi” imajı var. Ezik olmamalı. Güçlü olmalı. Onun güçlü algısında emekçi köylü yok Hollywood filmindeki patron Ceyar var. Köylü olursa, bedeni çalışırsa, az para kazanırsa arabası lüks olmazsa ona ezik derler. Ezik!!! Ezik!!!

Kanaatkâr, doyumlu, paylaşımcı, acısını derinlerde değil, yüzünde rahatça taşıyacak kadar cesur olan, KÖYLÜ yol kenarlarında, tek tük ayakta kalmaya çalışan bir kaç kişi kalmış. İnsan olmanın değerlerini hala taşıyor.

Sabahları Belediyenin açmış olduğu ücretsiz sporlar ve müzik eğitiminde kendi ruhuma bedenime ulaşıyorum. Hafta sonu çok uygun doğa gezileriyle köylerimize köylümüze, ormanlara dağlara ulaşıyoruz. Serin pınarlardan sular içip geliyoruz. Bir taraftan koşturan çevrenin ve sistemin her şeyi paraya bağlamasından doğan sıkıntı ve kapitalist köleleri özgürlüğüne gözünü dikse de, bu sistem yanlış diye haykırıyorum.

Beden ne kadar doğanın içinde yaşarsa dünyayla uyumlu olunur. Bedenin zaman kavramı farklıdır. Zihnin farklıdır. Bulunduğunuz bölgeden bir yere 2 saatte gidecekken soyut olarak zihinde gidilir gelinir. Bir portakalı üretmek de zihinde çok kolay üretilir. Portakal ağaçta yetişir. Ama çiçek açması yazın sıcakta sulanması toprağın sürümü elle kasalara toplanması bir sürü insanın emek vererek yapıldığı yaklaşık bir yıllık bir periyodun 365 günün ve soğuğu sıcağı unutulur pazara gelince. Zihin bedene koş portakal al, C vitamini var. Gribe karşı kullan, hasta olma der.

Pazarda onu getirenin bir gün önceden tarlada ellerini yırta yırta portakal topladığını ve sabah 4’te kalkıp onu kasalarla pazara getirip sattığını ve bunu satmak için akşama kadar betonda soğukta aç susuz beklediğini görmez. Yıllardır bir lira olan portakal 2 lira olsa kıyameti koparır. Ama kendi kiraya verdiği evine her yıl zam yapmış, maaşına her yıl zam yapılmıştır.

Birileri kazandıkça hırslanıyor diğerinin aç kalması önemli değil. İhtiyacından fazlasını tüketiyor. Emek veren ancak karnını doyuruyor. Bir de işin garibi gerçekten bir şey yaptığını sanan kişiler sadece sevgisiz para denilen şeyin peşinden koşuyor. Yollarda arabalar çarpmasın diye yaşayan üreticilerde, bu benciller yaşasın diye üretiyor.

O beğenmediğiniz üreticiler yoksa siz de yoksunuz! Aylık 100 lira bir üreticiye yardım et. Dün ve bugün gördüğüm manzaralar beni şok ediyor. Nasıl bu hale geldik?

12380741_910118315775305_2004629254_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12389019_910118319108638_1093816461_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12364405_910118285775308_1992868560_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

 

Ninem ta Gebiz’den Antalya’ya geliyor. Karnını doyuracak parası yok. Kaldırım çıkamıyor. Çuvalını zor taşıyor. Zabıtalar kovalıyor. Mahzun utangaç ve arlı. “Tee” diyor “biz Kurşunlu’dan Konya’ya göçerdik, kışın da geri göçerdik.” Günümüzde Sarıkeçiler bunu yapıyor ve konaklayacağı yerlerden artık geçirilmiyor.

Bir arkadaşım Sarıkeçililerle göç zamanı yürümüştü. “Dört gün dayandım, yağmur çamur demiyorlar“ dedi. Üşüdüm, yoruldum dedi. Göçmek arabayla değil, yürüyerek konaklayarak. Bu insanlara maaş verilip daha güvenilir göç yolları yaratılıp, koruma altına alınacaklarına, meralarda konaklamalarına bile engel konuluyor. Ve bu insanlar ne mi yapıyor? Senin yediğin kekik kokulu etini ve mis gibi keçi peynirlerini üretiyor.

Sarıkeçili misin? Karakeçili misin? dedim. Karakeçiliyim dedi. Ninem kendinin bilinmesinden mutlu oldu. Anneannemin resmini gösterdim. A bu bize benziyor şehirliye benzemiyor dedi. Bu sözde ne kadar mesafe koyduğunu gördüm. Nerdeyse sınıf değil de bir ırk ayırımı olmuş, köylü ve şehirli.

12351152_908547399265730_337365436_n
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12358380_908547332599070_5301863_n
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

Asker yıpranmadan erkenden emekli edildi, en lüks lojmanda yaşadı, Meclis, vekiller, bakanlar, bu insanların çocukları, hepsi, 3 yılda emekli.

Hepiniz çalıştınız da bir köylü, çiftçi mi tembeldi? Hepinizin borcu var bu insanlara. Bu insanların emekleri sizin sofranızı süsledi. Geldiğiniz yeri unuttunuz para ve kariyer hepinizi uyuttu özünüzden koptunuz. Uyanın artık. Paraları dağıtın paylaşın. Yardıma ihtiyacı olan çok kişi var.

NEDEN KİMSE BU ÜRETİCİLERİ GÖRMÜYOR? TÜKETEN SÜREKLİ ALIYOR. VERMİYOR. HÜKÜMET BİR EMEKLİLİK BİLE VERMİYOR. GECE GÜNDÜZ, KARDA KIŞTA, SICAKTA KURAKTA ÇALIŞTILAR. YEDİĞİNİZ ÜRÜNLER MASANIZA NASIL GELİYOR DÜŞÜNDÜNÜZMÜ? BU ÜRETİCİ YOK OLURSA SEN NASIL VAR OLACAKSIN?

Bir atasözü, ne varsa atalarda var: BU DEĞİRMENİN SUYU NERDEN GELİYOR?

12359381_910118769108593_1965361636_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12364368_910118735775263_1274871956_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

12380716_910118742441929_148710075_o
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

Author: Nihal Küpeli

Ziraat Mühendisi, gezgin, doğasever.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This