MATEMATİK KÖYÜ KAKTÜS KÖŞESİ ve AZİZ NESİN

 

 

Bir gün kaktüs sever bir öğretmen bakıp büyüttüğü yaş almış kaktüslerini Matematik Köyüne, Aziz Nesin’e vefa borcu nedeniyle bağışlamak istemiş. Bu değerli düşünceyi paylaşıp, yardım istemiş. Bu incelikli hikâye böyle başlamış!

Neden vefa borcu?

Aziz Nesin, o küçük bedeninde büyük bir yürektir. Onun hikâyeleri, yarını aydınlatmaya çocuklarımızın geleceğine bir ışık olmaya çalışmış, küçüklere olduğu kadar “büyükler için masallar” yazmış, belirsiz bir ironi ile toplum eleştirisi yapmış, mizahı zekice kullanmış, hepsinden önemlisi bu topluma mal olmuş hikâyelerdir. Biz Nesin hikâyeleri ile büyüdük. Ona vefa borcumuz var!

Şirince’deki Matematik Köyü’nün bahçesindeki bir köşede kendi ellerimiz ile büyüttüğümüz çocuklarımız olan kaktüslerimiz işte böyle manevi bir çalışmaya alet oldular! Hiç bir ticari değeri taşımazlar! Bu çalışmayı anlamlı kılarak, Aziz Nesin’in vefatı olan 6 Temmuz’da gerçekleştirmek istedik.

Aziz Nesin’e ait hafızamdan çıkmayan bir kaç anekdotu aktarmak isterim. Bunlardan biri soyadı ile ilgili olanı:

1934 yılından soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘eliaçık’ Dünyanın en korkakları ‘yürekli’ Dünyanın en tembelleri ‘çalışkan gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine ‘çevikel’ soyadını almıştı.

 

Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadları kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından kendime ‘nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.

 

Bir başkası:

Aziz Nesin doğduğunda yoksulmuş, yoksul büyümüş. Bütün yaşamı boyunca da yoksul yaşamış. O parayı kendisi için değil başkaları için kazanmak istemiş. Başkaları mutlu olsun, başkaları okusun diye!

Bir gün vakfının kapılarını çocuklarına açma zamanı geldiğinde ilk yemekte belki de atadan kalma tek maddi değeri olan altın yemek takımını çıkarmış ve vakıftaki çocukları da altın çatal kaşık ile yemek yesin diye! Yoksulluktan intikam almak istemiş! Böyle zengin yürekli bir adammış bizim Aziz Nesin’imiz.

Ve: Nesin vasiyet etmiş. “Benden arta kalan son varlığım, cesedim tıp öğrencilerine kadavra olsun. Neyim varsa, neyim olmuşsa, neler yapıp üretebilmişsem, her şeyimden herkes sonuna kadar yararlanabilsin, hiç bir şeyim ziyan olmasın, boşa gitmesin istiyorum. Üzerinde tıp öğrencilerinin ders gördükten sonra kadavramın, hiç cenaze tören yapılmadan Nesin Vakfı’nın bahçesinin herhangi bir yerine gömülmesini ve o yere taş ya da tümsek gibi herhangi bir işaret konulmasını istemiyorum. Çiçek filan da konulmasın! Göremeyeceğim, koklayamayacağım çiçeklerin cesedimin gömüldüğü toprak üstünde çürümelerine acırım” demiş.

Sonrasında ne mi olmuş. Bunu oğlu sevgili Ali Nesin’in kendi ağzından dinledik. Cenaze hikâyesi de kitaplarındaki mizahı taşıyor. Vakfın bahçesine gömülme kararı alınıyor. Greyder gelip 6-7 çukur açıyor. Yukarıda helikopter dolaşıyor basından. Aziz Nesin’in naaşı ambulansta bekliyor gizlice. Ali ve Ahmet Nesin ön kapıya çıkıyorlar. Gazeteci ordusu… Onlar gazetecileri oyalamak için röportaj yaparken, cenazeyi indiren çocuğa tembih ediliyor, çukurun yeri. Greyder çukuru kapatırken helikopter geliyor. Hemen diğer çukurlar da kapattırılıyor. Helikopter nerede olduğunu keşfedemeden bütün çukurlara toprak atılmaya başlanıyor. Mezar kapanıyor.

Şimdi bile çocukları ve bir kaç dost dışında mezar yeri bilinmez. Aziz Nesin burada yatıyor diyemediler! Üstünde çocuklar oynuyor!

 

Author: Zeynep Dinçer

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This