ŞEHİTLERE VEFA: ASYA TABURU

Birinci Dünya Savaşında Osmanlı safında savaşan

Tatar askerlerine ne oldu?*

 

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verince savaşa katılan diğer ülkelerde olduğu gibi Rusya’da da seferberlik ilan edildi. Rusya Müslümanlarından silahaltına alınanların ekseriyetini İdil boyu Tatarları teşkil ediyordu. Çünkü Orta Asya veya diğer adı ile Batı Türkistan’daki Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen gibi Türk boyları 1916 yılına kadar silahaltına alınmıyorlardı.

 

İşte ilk günden itibaren Rus ordusunda Alman cephesinde savaşan bir hayli Türk-Tatar askeri Ruslarla birlikte esir düştüler. Esir düşen Rus askerlerinin sayısı 100 binlerle ifade edilirken, İdil-Ural’dan silahaltına alınan Türk-Tatar askerlerinin Almanlara esir düşenlerinin sayısı 50 bin civarında diye tahmin edilmektedir.

 

Almanlar Müslüman askerleri Ruslardan ayırarak onlara Berlin civarındaki Zossen Weinberg (Lager bei Zossen) kampı ile Wünsdorf’daki Hilal (Halbmond Lager) kampına yerleştirmeye başladılar. Almanların bu kararından Müslüman esir askerleri, daha sonra İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi düşmana karşı kullanmak mı yatmıştı bilemiyoruz. Osmanlı Devleti ile müttefik olmanın da bu kararın alınmasında rolü olduğu ise daha kuvvetli ihtimal gibi gözüküyor. Çünkü Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanlarından olan Sibiryalı Abdürreşid İbrahim kısa bir süre sonra Berlin’e giderek Zossen Kampı’ndaki bu esir Türk-Tatar askerlerle ilgilenmeye başladı.

 

Türk-Tatar esirlerine nispeten iyi muamele edilmekte olup, bir mescit açılarak onların dini vecibelerini yerine getirmelerine imkân sağlanmış, okuma-yazma ve çeşitli meslek kursları, kulüpler açılmış, tiyatro faaliyetleri düzenlemelerine imkân verilmişti.

 

Bu gelişmeler sürerken bir takım esirler Türkiye safında savaşmak istediklerini bildirerek Alman makamlarına müracaat edince, yukarıda da belirtildiği gibi Abdürreşid İbrahim ve beraberindeki bazı imamlar Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Berlin’e gönderildi. Abdürreşid İbrahim esir Türk-Tatar askerlerine kışkırtıcı vaazlar vererek onları Türkiye safında savaşmanın ne kadar gerekli olduğu hususunda inandırmaya çalıştı ve bu gaye ile el-Cihad adlı bir gazete de çıkarmaya başladı.

 

Netice de bin gönüllü askerden oluşan Asya taburu kuruldu. Tabur 1 Mayıs 1916 tarihinde Berlin’den hareket ederek 7 Mayıs 1916 tarihinde İstanbul’a ulaştı. Sirkeci garında yapılan resmi karşılama töreninden sonra askerler Taksim Kışlası’na (Taşkışla) yerleştirildi.

 

Asya Taburu Almanya’daki esirler arasında topladığı birkaç bin markı İstanbul’a gelince Kızılay’a bağışladı. Asya Taburu Musul’a gönderildi. Fırat üzerinden Bağdat’a hareket eden Asya Taburu, Halep ile Bağdat arasında Dir-zur sancağına sevk edildi.

 

Asya Taburu 25 Kasım 1916 tarihinde Divaniye mevkiinde 156. Alay’ın başka taburları, bir topçu bataryası ve bir atlı bölükten ibaret kuvvetlerine dâhil oldu. Çevrede 30 bin Arap toplanmıştı. Araplar çok şiddetli bir hücuma geçtilerse de, ekseriyeti atlı ve kılıçlı isyancılar Osmanlı güçleri tarafından püskürtüldü. Ancak Asya Taburu gene de bu çatışmada 5 şehit verdi ve 3 askeri yaralandı. Daha sonraki çatışmalarda ise bir şehit verildi ve 3 asker yaralandı.

 

Divaniye halkı ile Asya Taburu arasında ilişkiler de oldu. Çünkü askerlerin arasında Kazan, Orenburg, Ufa ve Troitsk gibi şehirlerdeki medreselerden mezun olanlar çok iyi Arapça bildikleri için yerli halkla iyi bir diyalog kurdular.

 

Şubat 1917 tarihinde İngilizler hücum için gerekli hazırlıkları tamamlamışlardı ve Bağdat’ı ele geçirince Asya taburu diğer birliklerle Feluce’ye geri çekilme emri aldı. Geri çekilirken Asya Tabur’unun 35 askeri Araplarla İngilizlere kurban olarak bırakıldı. 15 Mart’ta ise Tabur Feluce’ye ulaştı. İngiliz hücumlarından burada da tutunamayan Osmanlı güçleri geri çekilmesini sürdürüyordu. Tabur da Ramadiye’ye çekildi. 20 Haziran 1917’de Ramazan ayı başladı ve Ramazanın 22. günü İngilizler hücuma geçti. Türk ordusunun bin piyade, yüz süvari, 8 top ve 4 mitralyözden ibaret gücüne karşı, düşman 8 bin piyade 500 atlı, 2 ağır ve 8 hafif top, 20 mitralyöz, 3 zırhlı araç ve 30 yük arabası ve 2 uçağı bulunuyordu. İki-üç gün süren çatışmalar esnasında 14 şehit verildi ve 18 asker yaralandı. Savaş İngilizler lehine neticelendi ve Asya Tabur’unun da büyük bir kısmı esir düştü. Esir düşmeyip bin bir meşakkatle kaçıp kurtulanlar 30 Eylül 1917 tarihinde Salhiye adlı bir mevkie ulaştılar. Meyavin’e ulaşan Asya Taburu üyeleri 57 asker idi. Buradan Dir-zur sancağına ulaşanlarla bu sayı 15 gün sonra 150’ye ulaştı. 50 kadar asker de dış menzillerde görevlendirilmişti. Heyet ile Dir-zur sancağı arasındaki 300 km’lik yol düşman tehdidinde idi. Bu hattı koruma görevi ise Asya Tabur’unun kalan askerlerinden teşkil edilen bir bölüğe verildi. Bunun için Halep’ten at getirildi, ancak 120 at geldiği için kalan askerler yaya kaldılar.

 

Bölük 1917 yılının kışından 1918 yılının baharına kadar Gina mevkiinde konuşlandı. Atlı ve yaya askerler Dir-zur ile cephedeki Şükrü Nail Bey’in fırkası arasında durmaksızın devriye gezdiler. Gina’ya İngilizler hücum edince Osmanlı kuvvetleri darmadağın oldu. Fırat’ın öteki sahiline Asya Tabur’undan ancak 18 kişi ulaştı.

 

Gina’da ise 30 kadar Asya Tabur’una mensup asker İngilizlere esir düşmüştü. Ancak değişik taraflara kaçışanlar sonra Miyadin’de bir araya gelerek 170 kişilik bir güç oluşturdular ve tekrar göreve başladılar.

 

Mayıs 1918 tarihinde ise Asya Tabur’unun mensuplarına İstanbul’a dönme emri geldi. Askerler Halep’e uğurlandılar ve Halep’ten İstanbul’a üç günlük bir tren yolculuğundan sonra vasıl oldular. Asya Taburu askerleri Fatih Medresesi’ne yerleştirildi. İstanbul Merkez Komutanı Miralay Cevdet Paşa bu askerlere madalyalar taktı ve beratlarını verdi. Böylece terhis edilmiş oldular.

 

Asya Tabur’undan İstanbul’a dönebilen 170 kadar kişinin 30 kadarı İstanbul’da kaldı. Diğerleri ise Rusya’ya geri döndü. İngilizlere esir düşüp Hindistan’a yollanan 400 kadar asker ise 1920 yılına kadar burada tutulduktan sonra, Bombay yolu ile İstanbul’a yollandı ve Selimiye Kışlası’na yerleştirildi. Bu esnada İstanbul İngiliz işgali altında idi. 1920 yılının sonbaharında ise bunlar Rusya’ya yollandı ve Kırım’daki Ak Rus Ordusu komutanı Vrangel’in güçlerine katıldılar. Alınan haberlere göre çoğu Bolşeviklerle savaşlarda yok oldular, kalanları ise esir edildi.

 

Böylece 1915 yılında Almanlara esir düşen ve Türk kardeşleri safında dövüşmek için gönüllü olan Tatar-Başkurtlardan müteşekkil Asya taburu askerlerinin kaderi 1920 yılında bir şekilde noktalanmış oldu. İngilizlere esir düşen 400’ünün 1920 sonunda ve İstanbul’a 1918 yılının sonunda ulaşanların da 140 kadarının Rusya’ya geri döndüğü biliniyor, yani 550 civarındakiler sağ olarak ülkeleri Rusya’ya döndülerse de, bunların da büyük bir kısmı Rusya’daki İç Savaşın kurbanı oldular. 30 kadarının İstanbul’da kaldığı da biliniyor. Ancak bunların dışında kalan 400’ünün büyük kısmının şehit veya kayıp olması da Asya Taburunun ne kadar büyük bir kayıp verdiğinin göstergesidir.

 

Özetlersek Asya Taburu askerleri görmedikleri, bilmedikleri ancak manevi duygularla bağlı oldukları kardeşlerine yardım için kendilerini feda etmekten çekinmemişlerdir. Burada bize bütün şehitlerimizi ve Asya Taburunda şehit düşen kardeşlerimizi rahmetle anmak görevi düşüyor.

 

Finlandiya’da bulunan bir avuç Tatar da İkinci Dünya savaşında Sovyetler Birliğinin saldırılarına karşı savaşmış, birçok şehit vermişlerdi. Dolaysıyla bugün dahi Finlandiya resmi makamları, hatta cumhurbaşkanları Helsinki’deki Finlandiya İslam Cemiyetini ziyaret ederek bu Tatarların savaştaki katkılarını yâd etmeyi bir gelenek haline getirmişlerdir.

 

 

* Prof. Dr. Nadir Devlet’in Asya Taburu hakkındaki makalesi  daha kapsamlı bilgi içermektedir.

 

Kapak görseli

Author: Nadir Devlet

Prof. Dr., Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This