Beni tanıyan birçok arkadaşım için fazlasıyla şaşırtıcı bir yazı olacak. Özellikle birlikte görev yaptığım arkadaşlarım, sınıfımda kullandığım ya da sınıfıma taşımaya çalıştığım farklı teknolojik uygulamalarla bilirler beni. Farklı platformlardaki teknolojik uygulamaları 6 yıldan uzun süredir uygulamaya gayret eden bir öğretmen olarak, söz konusu yazılım ya da uygulamaların öğrencilerimin öğrenmelerine yaptığı katkıyı sorgulayabileceğim çok fazla deneyim yaşadım.
Tüm bu deneyimler ışığında teknolojiyle olan ilişkimi, o âna kadar gerçekleştirdiğim uygulamaların etkisi bakımından gözden geçirdiğimde vardığım sonuç ise şu oldu:
Tablet, bilgisayar ve bunlar içerisinde yer alan uygulamaları sınıf içinde doğrudan kullanmak, ilkokul düzeyinde beklediğim kadar yüksek öğrenme ve başarıyı sağlamıyor.
Evet, sağlamıyor.
Çünkü en dikkat çekicisi olan “artırılmış gerçeklik” (Augmented Reality) dâhil birçok farklı uygulamayı sınıf içerisinde kullanmama rağmen, öğrencilerimin vücutlarını bir bütün olarak etkin bir biçimde kullandıkları, arkadaşlarıyla güçlü iletişim ve etkileşim kurabildikleri, güldükleri, bazen ağladıkları, farklı duyguları yaşadıkları ve bu duyguları ifade edebildikleri sosyal ortamlar sunan Beden Eğitimi, Görsel Sanatlar ve Müzik derslerini daha çok sevmeleri, fazlaca düşündürmüştü beni.
Öyle ya, o kadar hazırlık yap, uygulamaları tara, bul, (kendimce) en iyi şekilde derslere entegre et…
Sonuç?
Sonuç, beklediğim o büyülü etki hiçbir deneyimde doğrudan gerçekleşmedi. Tam bu noktada gelebilecek “Yanlış kullanmış olabilir misin?”, “Çocuklar tablete bayılırken, nasıl da bu sonuca ulaştın?” gibi soruları anlayışla karşıladığımı, bu yazının bilimsel bir araştırma bulgusundan çok öznel deneyimlere dayandığı gerçeğine göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek isterim. Başka bir ifadeyle siz, savunduğum argümanlara ne kadar değer verirseniz, o kadar değerlidir. Ne eksik, ne de fazla…
Birçok eğitimci arkadaşımın son yıllara denk gelen, çılgınlık düzeyindeki teknoloji entegrasyonu arayışını, benzer süreçleri yaşamış bir öğretmen gözüyle, ilgili ve birazcık da endişeli bakışlarla izlediğimde kendimi hep şu soruları sorarken yakalıyorum:
– Neden etkisi bilimsel araştırma bulgularınca kanıtlanmış ve çok daha az maliyete sahip olan sosyal ve duygusal öğrenme ortamlarını yaratmaya değil de etkisi bilimsel bulgularla henüz yeterince desteklenemeyen ve çok daha yüksek maliyet gerektiren “teknoloji”ye yatırım yapıyoruz?
– Neden eğitim tarihimizin en yüksek bütçeli projesi olan FATİH Projesi, etkisi ve gücü kanıtlanmış, çok daha düşük maliyetli yöntem ve deneyimler yerine; etkisi ve gücü henüz yeterince belli olmayan “teknoloji”ye aktarılıyor?
Ben bu yönelişin temelinde, yeni gelişen her alandan pay kaparak öncü olma ve güçlü pozisyonlar elde etme gibi bir girişimcilik dürtüsünün (ya da daha doğru bir ifadeyle oportünizminin) yattığını düşünüyorum. Teknoloji merakı fazla olan kimi meslektaşlarımız da dâhil olmak üzere, toplum olarak eğitimde 20 yüzyılda ıskaladığımız yüzlerce gelişmeyi “teknoloji” denilen sihirli değnekle yakalayacağımıza inanıyor; FATİH projesine milyarlarca dolar harcayarak eğitimdeki onlarca yıllık büyük kayıpları telafi edeceğimizi düşünüyoruz. (Bu bağlamda FATİH projesinin hedeflenen harcamaları gerçekleştirme konusunda başarısızlıkla sonuçlanmasının, bu yatırımları daha doğru biçimde kullanılmasına aracılık etmesi bakımından, en büyük başarımız olacağını da ayrıca ifade etmek isterim.)
Yapılan açıklamalara bakılırsa ülkemizdeki her sınıfın etkileşimli tahta, öğrencilerin de tabletlerle donanmasıyla sağlanacak fırsat eşitliği sayesinde, olumsuz koşullara sahip öğrencilerin de yüksek başarıya erişmeleri sağlanacak. Bu tahminin gerçekleşme ihtimalinin zayıflığını, özellikle tabletlere yönelik yapılan farklı araştırma bulguları çok net bir biçimde ortaya koyuyor. [1] [2]
Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmadaki şu bulgu, vakanın somutlaşması açısından ibretlik:
Öğretmenler, FATİH projesinin eğitime katkı sağlamadığını, tablet PC’nin eğitim amaçlı kullanılmadığını bu yüzden gereksiz olduğunu, etkileşimli tahta ve tablet PC’lerdeki içeriklerin yetersiz olduğunu, EBA web sitesinin etkili bir biçimde kullanılmadığını ve teknoloji kullanımı konusunda hizmet içi eğitime ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Bunun yanında öğretmenler, etkileşimli tahtanın derslerde verimli kullanıldığını ve etkileşimli tahtadan memnun olduklarını ifade etmişlerdir.[3]
Bulgular çok acı ama gerçek.
Diğer bir acı gerçek de FATİH projesindeki bu manzaraya rağmen, özellikle mesleki gelişim motivasyonu yüksek meslektaşlarımın da benzer bir arayış içerisinde oluşları…
Platform ya da zirve adıyla yapılan birçok toplantıda hangi teknolojilerin daha çok yarar sağlayacağını defalarca farklı şekillerde sorguluyoruz ama teknolojinin bizatihi kendisinin umduğumuz başarıyı yakalamamıza yardımcı olup olmayacağını yeterince sorgulamıyoruz.
Hangi uygulamanın ne kadar iyi olduğunu konuşuyoruz ama bu uygulamaların yerine öğrencilerin doğrudan birbirleriyle etkileşim kurmalarına dayalı etkinlikler aracılığıyla kazanımlarımızı üst düzeyde gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimizi sorgulamıyoruz.
Çılgınlık düzeyindeki teknoloji merakı, temeldeki paradigmamızı yeterince sorgulamayışımızdan ötürü, özellikle yüksek harcamaların söz konusu olduğu vakalarda yanlış ya da eksik adımlarla birleşince telafisi zor hatalara sürüklüyor bizleri.
Peki, “Ne olmalı?” diye sorulacak olursa, ben önce şu soruların toplumun tüm kesimlerince önyargısız bir biçimde tartışılarak yanıt aranmasından yanayım:
- Ülkemizdeki en başarılı okulla en başarısız okulu sadece teknolojik donanım koşulları açısından eşitlediğimizde, başarı farklılıkları (belki de uçurumu) ne düzeyde değişir? (Fırsatta adalet mi, fırsatta eşitlik mi?)
- Çok farklı dinamiklerin etki ettiği sosyal, akademik, duyuşsal ve psikomotor alanlardaki başarıda teknolojinin gerçek payı nedir? [4] (Teknoloji amaç mı, araç mı?)
- Yatırılan 1 dolara karşılık ülkeye 7 dolarlık getirisi olan okul öncesi eğitime [5] [6] daha çok yatırım yapmak yerine, doğrudan katkısı fazlasıyla tartışmalı teknolojiye yatırım yapmak anlamlı mıdır? (Bütünsel gelişim sürecine odaklanmak mı, sonuca ve tek etkene odaklanmak mı?)
- Belki de en önemlisi öğretmenler… Türkiye ve Dünya eğitim tarihinde maddi ve manevi koşullar da dâhil olmak üzere öğretmenlerin sahip oldukları koşullar iyileştirilip, yükseltilmeden yapılmış hangi girişim/proje amacına ulaşmıştır?
Tartışılmasında sonsuz yarar bulduğum bu soruların yanıtları üzerinde uzunca düşünmemiz gerektiğini belirtirken, artık gelenekselleşme eğilimi gösteren Prof. Dr. Ziya Selçuk alıntısıyla yazıyı sonlandırmak istiyorum:
“Eğitimde akıllı tahtadan ziyade, akıllı öğretmen öne çıkmalı.” [7]
[1] http://acikerisim.sinop.edu.tr:8080/xmlui/handle/11486/757
[2] http://efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt11/ebbyyuefd21122012y.pdf
[3] http://buje.baskent.edu.tr/index.php/buje/article/viewFile/62/49
[4] http://www.egitimtercihi.com/yazar/kayhan-karli/2333-oegretmenin-oegrenci-basarsna-katks-nedir.html
[5] http://www.hurriyet.com.tr/1-dolarlik-yatirim-7-dolar-olarak-donuyor-252680
[6] http://www.radikal.com.tr/hayat/anaokuluna-giden-cocuklar-lisede-daha-basarili-1492665//
[7] http://www.kamudan.com/akilli-tahta-yerine-akilli-ogretmen-olmali-1985.html