Türkiye’nin Kırım Politikası ve Real Politik

 

Kırım Han mezarlarına yapılan muamele, Türkiye’nin Kırım politikasının bir yansıması mı?

 

11 Nisan 2014 günü Kırklareli Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümü tarafından düzenlenen “Milliyetlerin Kesişme Noktası / İdil-Ural Çalıştayı”na gitmek üzere çıktığımız yol üstünde Saray ilçesine uğradık.*

 

Burada Kırım Hanlarının mezarları bulunuyor diye duymuşluğum vardı. Ancak kısmet o güneymiş. Sora sora Bağdat bulunur. Neticede Han mezarlarının Ayazpaşa Camii avlusunda olduğunu öğrendik.
Fakat görüntü hiç iyi değildi. Etrafı yüksek metal perdelerle kapatılmış cami, restore ediliyordu. Bir yolunu bulup restorasyonu sürmekte olan caminin ot bürümüş avlusuna (haziresine) girebildik.

Bu ilçeye ne zaman Saray adı verildiği bilinmemekle birlikte, muhtemelen tahttan indirilen Kırım Hanlarının sürgün yeri olduğundan, Altın Orda İmparatorluğunun başkentini hatırlatmak için Saray adı verilmiş olduğu  düşünülebilir. Zaten bütün Hanlar Cengiz Han, oğlu Cuci ve torunu Batu Han neslinden gelmektedirler. Osmanlı padişahlarının Han unvanını da taşımaları Kırım’dan dolayıdır.

 

Bir girdik ki ne görelim! Mezar taşlarının çoğu kırılmış, dökülmüş, sağa sola atılmış, gerçek anlamda terk edilmiş durumda.

Ruslar 18 Mayıs 1944’te Kırım Tatarlarını Kırım’dan sürdükten sonra Müslüman mezarlıklarını darmadağın etmişlerdi. Fakat bugün Saray’daki Han mezarları, o zamanki halden pek farklı durumda değil.

 

Haydi, diyelim ki Türkiye’deki Kırım Tatarları (veya bazılarına göre Türkleri) şu anda Rusya’nın işgal ettiği Kırım konusu ile meşguller.  Veya diyelim ki, Türkiye’deki Kırım Tatarlarının umurunda olmadı veya kapasiteleri, güçleri yetmedi.

Peki, Vakıflar İdaresi ne yapıyor? Hani Osmanlı mirasına sahip çıkıyorduk?

Yıkılan Mostar köprüsünün tamiri için paralar verdik. Yıllarca hükmettikleri Kırım’a ve onun buraya sığınan Hanlarının ve diğerlerinin mezarlarına sahip çıkmak gerekli bulunmadı mı? Biz de Vahabiler gibi ölülerin mezarlarının izi kalmamalıdır şeklinde bir görüşe mi sahibiz?

 

 

Bu ibret verici durum akla Ankara’nın Ukrayna ve dolayısıyla Kırım politikasını getirdi.

Kırım Putin tarafından işgal edilince biz de diğer NATO ortaklarımız gibi bu olayı şiddetle protesto ettik. Kırım’ın liderleri Mustafa Cemilev (Kırımoğlu) ile Rifat Çubarov ve başkaları Türkiye’ye geldiler, gittiler. Dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı tarafından kabul edildiler. “Biz sizin yanınızdayız” gibi avutucu sözler söylendi.

 

Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Gül, Kırımoğlu’na Türkiye’nin büyük nişanlarından devlet hizmet madalyası verdi. Sanki bu ödül ile Rusya’nın işgal politikasına karşı çıkıyorduk.

Geçen yılın Kasım ayında yeni Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Kiev’de Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko tarafından kabul edildiğinde “Ankara’nın Kiev ile birlikte çalışmaya devam edeceğini, Ankara’nın Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakını hiçbir zaman tanımayacağını” söyledi.

Buna benzer bir açıklamayı yeni Başbakan Davutoğlu da Ocak 2015 ortalarında Berlin’i ziyareti esnasında yaptı: “Kırım bizim için tarihi açıdan da önemlidir” dedi.

Bu nevi bildirilere kanan veya en azından bunlardan ümitlenen Kırım Tatarları olmuştur, hiç şüphesiz.

 

Ancak diğer yandan yeni Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Şubat 2015’te Rusya Federasyonu ile ekonomik ilişkilerin bozulmadan devam edeceğini ilan etti. Diğer bir ifade ile Türkiye Batının ambargo kararına katılmadı. Bu tutumu için Moskova da, doğalgaz fiyatını 26 Şubat 2015’te % 10 indirerek Ankara’ya bir jest yaptı.

 

Malum 11 Şubat 2015’te Belorusya’nın başkenti Minsk’te Rusya devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Kanzleri Angela Merkel, Fransız Devlet Başkanı Francois Hollande ve Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, Ukrayna krizini sona erdirmek üzere bir ateşkes antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmayı daha sonra Rusya yanlısı isyancı liderler İgor Plotnitski ve Aleksandr Zaharçenko, ayrılıkçıların elinde olan Luhansk ve Donetsk bölgelerinde imzaladılar.

 

Bu antlaşmada Kırım hakkında tek bir söz yoktu. Neticede Ukrayna ağır silahlarını isyan bölgesinden çekti ve Batıya, Ukrayna üzerinden doğalgaz sevkiyatı yeniden başladı. Bu antlaşmadan Rusya ve isyancılar karlı çıktı.

Rusya birkaç gün önce bir AB ülkesi olan Kıbrıs’la da, limanlarının Rus askeri gemileri tarafından kullanılmasına izin veren bir anlaşma yaptı.

 

Kirim_han_mezarlari 4
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn
Kırım’ın Rusya tarafından işgalini protesto mitingi – İstanbul  / 28 Şubat 2015

 

Kirim_han_mezarlari 4b
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn
Kırım’ın Rusya tarafından işgalini protesto mitingi – Ankara / 28 Şubat 2015

 

Kısacası ekonomik menfaatler, gerek Batı gerek ise Türkiye için daha mühim oldu. Soydaşlık, insan hakları, uluslararası hukuk kuralları rafa kaldırıldı.

Zaten Orta Doğudaki Türkmenler veya Doğu Türkistan’daki Uygurlar için de aynı tutum geçerli olmadı mı?

Türkiye tercihini bu konularda da soydaşlıktan değil, Çin, Suriye, Irak ve bölgesel dengelerden yana kullandı. Rusya Federasyonu yarın bir gün kendi ülkesinde azınlıkların haklarını daha da kısarsa veya onların cumhuriyetlerini lağvederse, onlar soydaşlarımız bile olsa, Ankara’dan güzel destek sözlerinin dışında bir şey duymayacağız.

Buna işte “Real Politik” deniliyor.

 

 

 

* Yazarın ilgili makalesi
Kapak görseli

 

Author: Nadir Devlet

Prof. Dr., Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This