ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINA MI GİDİYORUZ?

 

Suriye’de bombalar patlıyor, Ukrayna’da Rus tankları duruyor, batı ile sürtüşme devam ediyor. Putin uluslararası politikada şu anda en önemli şahsa dönüştü. Çünkü Rusya’yı tekrar süper güç yapmak istiyor.

Rusya işe, SSCB döneminden eski müttefiki Suriye’nin Esad rejimini BM’de koruyarak başladı. Ardından askeri desteğini verdi, silah yardımında bulundu ve son bir yılda Suriye rejimi lehinde 13 bin sorti gerçekleştirdi. Rusların Tartus ve Lakatia’da iki askeri üssü var.

Putin’in Ortadoğu’da rol alma kararını, eski Sovyet coğrafyasındaki siyasi değişimler tetiklemiş olsa gerek. 2003’te Gürcistan’da, 2004’te Ukrayna’da, üç sefer Kırgızistan’da rejimler karşı ayaklanmalar, Irak’ta ABD’nin müdahalesi ile Saddam rejimin yıkılması, Arap Baharı adıyla Libya ve Cezayir’deki rejimlerin yıkılması ve aynı senaryonun Suriye’de oynanmaya başlaması Moskova tarafından menfi olarak yorumlandı.

Putin, Suriye konusunda kararlılığını elindeki mevcut tek uçak gemisini Suriye’ye yollayarak gösterdi diyebiliriz.

Savaş gemisi Amiral Kuznetsov’un da bulunduğu Rus sekiz gemisi Akdeniz’e doğru ilerlerken gemi hakkında farklı iddialar gündeme geliyor.

New Zeland Herald gazetesi bu gemilerin Kıbrıs adasıyla Suriye arasında sualtı internet kabloları döşediğini iddia etti. Washington Times ise Rus donanmasının Akdeniz’deki sualtı internet kablolarının haritasını çıkarttığını öne sürdü.

Rusya envanterinde bulunan tek uçak gemisinin Suriye’ye gönderilmesi ve askerlerin Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim hava üssündeki Rus askerlerle koordineli biçimde operasyonlar düzenleyeceğini de aktaran kaynaklar, Amiral Kuznetsov’un Ocak sonuna kadar Suriye kıyılarında kalacağını belirtti.

Filoda Amiral Kuznetsov’un yanısıra nükleer füze gemisi ‘Pyotr Vekiliy’, denizaltı savaş gemileri ‘Severmorsk’ ve ‘Vice-Admiral Kulakov’ ile tedarik gemileri yer alıyor.

1980’lerde bu tip iki uçak gemisi inşa edilmişti. Varyag adlı olan bitirilemedi ve Çin’e satıldı.

Kuznetsov ağır silahlarla teçhiz edilmiş olup, nükleer başlıklı füze de atabilecek kapasiteye sahip. 52 savaş uçağı taşıyabiliyor. 2626 denizci ve havacı personeli var. Eski model olduğu için dizel yakıt ile çalışıyor. Önümüzdeki günlerde Suriye’ye ulaşması bekleniyor.

 

 

Rus denizaltıları ve casus gemileri küresel internet iletişiminin neredeyse tamamını sağlayan hayati önemdeki denizaltı kablolarının hemen dibinde aktif olarak operasyonlar yürütüyor.

Reuters haber ajansına konuşan bir NATO yetkilisi Rusya’nın Soğuk Savaş’tan beri Akdeniz’e en büyük çıkarmayı yaptığını kaydetti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, Kuznetsov savaş gemisinin daha fazla insanın zarar göreceği saldırılara katılacağı uyarısını yaptı.

Diğer yandan Rusya 25 Ekim’de Satan (Şeytan)-2 (veya RS-28 Sarmat) adlı yeni uzak menzilli 16 atom başlıklı yeni füzesinin fotoğraflarını basına dağıttı.  The Daily Mail gazetesine göre, bu nükleer başlıklı füze 10 km. uzaklığa uçabilecek, 40 megaton gücünde olup, Hiroşima ve Nagaziki’ye atılan atom bombalarından 2 bin misli güçlü olacak,  Londra’ya 6 dakikada ulaşacak ve bu 16 başlık Teksas veya tüm Fransa kadar bir alanı yok edebilecek. Bu, adı gibi ürkütücü silah 2018’de tamamlanacak.  Yani Ruslar bizim ile şaka olmaz mesajını da vermiş bulunuyorlar.

28 Ekim 2016’da Moskova’da İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cavid Zarif, Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallem ve Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bir araya geldiler. Onlar Batılılardan farklı bir Suriye çözümünü hayata geçirmek istiyorlar.

 

NATO ülkeleri RF’nun bu adımlarından hayli endişelendi. 27 Ekim’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Brüksel’de gerçekleştirilen NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nın ardından basın toplantısı düzenledi. Akdeniz’deki durumun ciddiyetini koruduğunu dile getiren Stoltenberg, müttefiklerin NATO’nun Deniz Muhafızı (Sea Guardian) misyonunu destekleme kararı aldıklarını sözlerine ekledi. Stoltenberg, “2 hafta içinde NATO gemileri ve uçakları orta Akdeniz’de olacak” açıklamasını yaptı.

Geçenlerde Die Welt gazetesinin yazdığına göre Litvanya’ya Rusya sınırında konuşlanmak üzere çok sayıda Leopard-2 tankları ve 600 Alman askeri yollandı. Böylece Almanya, Litvanya’nın savunmasını üstlenmiş oldu. Üç Baltık ülkesi kendilerinde bulunan Rus azınlık nedeniyle RF’dan tehdit algılıyorlar.

İngiliz basını ise 27 Ekim’de Birleşik Krallığın (United Kingdom) NATO’nun soğuk savaş sonrası doğu Avrupa’daki en büyük yapılanmasına katkı olarak asker ve askeri uçak yollayacağını bildirdi. Bu davranış RF’nun çokça askeri manevraları ve yarattığı tehdide cevap olacak. RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) Typhon savaş uçakları ile Romanya’ya 800 asker yolluyor.

Rusya’ya komşu olan İsveç ile Finlandiya’nın gündeminde NATO’ya katılmak yok ise de İsveç geçen yıllarda ortak manevralara katılmıştı. Rus jetleri son zamanlarda sıkça İsveç hava sahasını ihlal ettiklerinden beri Moskova’ya protestolarını artırdılar.

Rusya ile 883 km. sınırı olan Finlandiya da tedirgin. Ne de olsa geçmişte SSCB’ye yenilmiş ve Karelya’yı onların hâkimiyetine terk etmek zorunda kalmıştı. Geçen Haziran ayında Finlandiya Devlet Başkanı Niinistö ile İsveç Başbakanı Löfven birlikte Varşova’da bir NATO yemeğine katılmışlardı. Bu NATO üyesi olmayan ülkeler için olağanüstü bir durumdu.

Türkiye – Rusya ilişkilerine geldiğimizde hayli karmaşık bir manzara arz ediyor.

Ekonomik alanda hızlı gelişmeler var. Rusya’dan Türkiye’ye uzanacak bir doğalgaz boru hattı projesi olan Türk Akım’ının inşasına ilişkin hükümetler arası antlaşma, Putin’in 10 Ekim’de İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında imzalanmıştı. Anlaşma, biri Türkiye diğeriyse Avrupa ülkelerinin tüketim ihtiyacına ayrılmak üzere iki hattan oluşan bir doğalgaz boru hattı inşa edilmesini öngörüyor. Gazprom başkanı Miller projenin 2019’da biteceğini ifade etti.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Rusya ile istihbarat alışverişinin başladığını söyledi. Buna göre Fırat Kalkanı harekâtı için radyo sinyalleri, elektronik ve optik görsellerden alınan bilgiler Ankara’ya gelmeye başladı.

Diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanlığı bir bildiri ile Türkiye’nin Suriye’ye tanklarını sokmasını kınadı. Açıklamada “Basında yer alan haberlere göre Türk tankları müttefik Suriye muhalefet birlikleriyle Suriye sınırına girdiler. Ankara, hedefinin IŞİD ile mücadele olduğunu açıkladı. Moskova, Suriye-Türkiye sınırında yaşananlardan çok endişeli.  Her şeyden önce sivil halk arasında hayatını kaybedenler dikkate alınınca kriz bölgesinde durumun daha da kötüleşme ihtimali endişe uyandırıyor. Suriye krizinin uluslararası hakların temelinde Kürtler de dâhil olmak üzere tüm etnik grupların katılımıyla 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre antlaşması ve BM Güvenlik Konseyi’nin kararı çerçevesinde geniş çaplı Suriye diyaloğu üzerinden çözülmesinden eminiz” denilmişti.

Haziran ayında Kırım’a s-400 füzelerini yerleştireceğini bildiren Rusya’ya sanki cevap olarak Erdoğan Ağustos ayında Ukrayna devlet başkanı Poroşenko ile buluştuğunda “Kırım’daki haklarınızı destekliyoruz” şeklinde bir ifade kullanmıştı.

Öte yandan geçenlerde Sputnik gazetesi haftaya Kırım ile Trabzon arasında feribot seferlerinin başlayacağını bildirdi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Hani biz Kırım’ın ilhakını tanımıyorduk? Peki, şimdi ne değişti.

Erdoğan PKK’nın yandaşı sayılan YPG’yi ortadan kaldırmak isterken bu arada NATO müttefiki, başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle ters düşüyor.

Bir gazetecinin “Türkiye; Kürtlerin, YPG’nin bu operasyona katılmasını istemiyor. Operasyona Türkiye mi, YPG mi katılacak?’ şeklindeki sorusuna Amerikalı General Townsend, “Siz de sorunu doğruca tarif ettiğiniz gibi, Türkiye bizim Suriye Demokratik Cephesi ile hiçbir yerde, özellikle de Rakka’da operasyona girişmemizi istemiyor. Gerçek şu ki, yakın çerçeve ve zaman diliminde başarılı olabilecek tek güç Suriye Demokratik Güçleri. YPG de bunun önemli bir bölümü. Türkiye ile müzakerelerde bulunuyoruz, plan yapıyoruz, görüşmelerimiz sürüyor. Elimizde bulunan güçleri alıp yakında Rakka’ya gideceğiz. Bu güç, Suriyeli Arapları içeren SDF ile YPG olacak” dedi.

ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilere ülke içindeki terör olayları da menfi etki etti. ABD Dışişleri Bakanlığı, 29 Ekim’de yayınladığı “Türkiye’ye Yönelik Seyahat Uyarısı”nda, İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli personelin ailelerinin Türkiye’den ayrılması yönünde karar aldı.

Açıklamada bu uygulamanın İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli personelin aileleriyle sınırlı olduğu, başta büyükelçilik olmak üzere diğer kentlerdeki misyonların bundan muaf olduğu belirtildi.

Amerika’nın Sesi’nin diplomatik kaynaklardan elde ettiği bilgiye göre, Irak ve Suriye krizlerinin bu kararda rol oynadığını da söylemenin “yanlış olmayacağı” ifade edildi.

Halep’in kuzey kırsalındaki Tel Madik köyü 25 Ekim’e kadar IŞİD’in elindeydi. Fırat Kalkanı Kapsamında Türkiye’nin desteğiyle ilerleyen ÖSO birlikleri bu köyü Salı günü ele geçirdi. Ancak rejimin varil bombalı saldırısına uğradıktan sonra çekilmek zorunda kaldı.

Afrin bölgesinde bulunan PKK’nın Suriye kolu PYD’nin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) rejimin saldırısından yararlanarak Tel Madik köyünü ele geçirdi.

1 Kasım’da AFP’nin haberine göre, Irak Başbakanı İbadi, televizyondan canlı yayınlanan basın toplantısında, “Irak’ın işgali, Türkiye’nin parçalanmasına neden olur… Türkiye ile savaşmak, karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Ancak karşı karşıya gelmemiz halinde, buna da hazırız. O zaman (Türkiye’yi) düşman olarak nitelendirir, ona göre muamele ederiz” diye konuştu.

***

Bütün bunlardan görüleceği üzere Türkiye gerek Suriye’de gerekse Irak’ta istediğine kavuşmakta bir sürü engelle karşı karşıya. Musul harekâtına, 300 bin dolayında silahlı elemanı olan Haşdi Şabi ise Irak’taki Şiilerin milis gücü olarak katılırken, Türkiye’nin dâhil olmasına karşı çıkıldı. Bu coğrafyada üç İranlı generalin ölmüş olması da İran’ın bölgeye ne kadar angaje olduğunu göstermektedir.

Kısacası Türkiye hiçbir ülkeyi, hele Irak’ı ya da Suriye’yi hiç, ABD’yi, İran’ı ve Rusya’yı ikna edebilmiş değil. Rusya’nın Türkiye’ye müspet yaklaşımı ancak Moskova’ya kazanç getirecek enerji ve ticari konularda görülüyor. Suriye ile Irak’ta taraflar öyle karışık ki kimin kim olduğu, güçleri ve etkileri meçhul.

Dünya savaşına gidilen şartlarda Türkiye’nin bu gelişmeleri çok iyi analiz etmesi gerekmektedir.  Bunu içteki olaylara bir çözüm olarak değil de Türkiye’nin gelecekteki menfaatlerini kollayacak şekilde dikkatle hareket etmelidir. Neticede hepimiz aynı gemide oturuyoruz.

 

Author: Nadir Devlet

Prof. Dr., Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This