“ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN…” BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL

 

1950’li yılların Türkiye resmi

2. Dünya Savaşına girmeyen ülkemiz dışa kapalı ekonomik sistemi uygularken birden NATO üyesi olur ve Kore Savaşı için NATO yanında savaşacak askerlerimiz bu ülkeye gönderilir. 1945 yılında biten savaş sonrası, gerek yıllardır ekilemeyen tarlaların işlenememesi ve gerekse erkek nüfusun azalmasıyla ekimlerin yapılamaması nedeniyle tüm dünyada ekonomik kriz devam etmektedir. Zira ülkesinde savaş çıkmayan Amerika’nın üretimi nedeniyle stokları artmıştır.

 

  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

 

Artık bir NATO üyesi olan Türkiye dışa açık politikalar uygulamaktadır. 1900’lü yıllarda ABD’de kurulan Rockefeller firmasının yan şirketlerinin özellikle mısır üretimine pazar bulunmak amacıyla ülkemizde “zeytinyağlı yiyemem aman…” türküsü ortaya çıkar. Amaç, ülkemizdeki zeytinyağı tüketimini azaltmak ve halkın diğer yağlara yönelmesini sağlamaktır. Bu kapsamda ülkemizde zeytin ağacı katliamı yaşanmış, zeytinyağı tüketimine karşı kampanyalar başlatılarak türkü yazdırılmış, sonuçta ilk kez Türk halkı bitkisel ürünlerden üretilen Vita yağı ile karşılaşmıştır (Orta yaştaki okurlarımız hatırlar, ilkokullarda vita yağı, şeker, un ve süt tozu dağıtılarak beslenme saatleri yapılırdı).

 

1970’li yılların Türkiye resmi

Ülke tarımı dünyada kendi kendine yeten üretime sahiptir. Uluslararası ekonomik olaylar, 1974 Kıbrıs Çıkartması sonucu uygulanan ambargolar… Ülkemizde çiftçinin kullandığı Yeşil Devrim artığı kimyasal gübre ve ilaçların kullanımı hızla artar. Çiftçinin kullandığı mazot, traktör ve diğer girdilere zamlar yapılır, başta şeker pancarı, ayçiçeği, pamuk, tütün gibi özellikle endüstriyel tarım ürünlerine ekim kotaları getirilir. Çiftçilerin çıkış yolu yeni ürünler olduğu belirtilerek ülkemizde hiç bilinmeyen kanola ekimine, çay ve fındık yerine kivi ekimine yönlendirilir. İlk yıllarda karlı görünün bu üretimler ne yazık ki birkaç yıl sonra zararla kapanacaktır.

 

1980’ler

Ülke ekonomisi tamamen dışa açılmış, ithalat kolaylaştırılmıştır. Daha verimli olduğu söylenen Avrupa tohumları, Hollanda tohumları, takiben İsrail tohumları ülkemizde kullanılmaya başlanacaktır. Bununla birlikte üretimlerde yoğun miktarda kimyasal içerikli gübre/hormon ve zirai ilaçlar kullanılmıştır. Ne var ki bu tohumlar bir kez ekilebilir çeşitlerdendir, çiftçi benzer ürünü ve verimi alabilmek için her yıl yeniden tohum almak zorundadır. Yani hibrit tohumlara kapı açılır. Süreç içerisinde hazır tohum alan üreticiler, binlerce yıldır ellerinde bulundurdukları yerli/yerel tohumları saklamaktan da uzaklaşmıştır.

 

2006 yılında Tohumculuk yasası çıkartılarak sertifikasız tohumların satışına da yasak getirilir. Böylelikle üreticiler, binlerce yıldır ürettiği tohumları satamayacak ve buradan kazanç elde edemeyeceklerdir. Şayet satılacak bir tohum varsa o da sertifikalı firma tohumlarıdır. 2008 yılında ise devlet, yerli tohum üretimini teşviklere başlamış özellikle çokuluslu firmalar ülkemizde tohum üretimi faaliyetlerine hızla dalış yapmışlardır.

  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

1990’lar

Ülkemizde ilk GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizma)’lu tohumların ön çalışması yapılır. Bu süreç 2009 yılında Biyo-çeşitlilik yönetmeliği ile ilk kez ülkemiz gündemine girer ve artık GDO’lu tohumlardan üretilen ürünler ülkemize girmeye başlar.

 

 

Yıl 2014

Çokuluslu firmalar halen Türk beslenme sistemini değiştirememişler, yine bir zeytin ağacı gündeme gelmiştir. Yasalarla 2 hektar (20 dönüm) altındaki ağaçlık üretim alanları toplulaştırılacak böylece küçük üretim alanları yok edilecektir. Ayrıca yine 25 dönüm altındaki alanlarda öncelikle maden aramalarına izin verilecek ve şayet bölgede maden varsa bu bölgelerdeki ağaçlar yok edilecektir.

Küçük üreticileri yok etmek için arazi toplulaştırmaları kanunları ve yönetmelikleri devreye girmiştir. En küçük ekilebilir arazinin 5 dönüm, en küçük ağaçlık arazinin ise 20 dönüm olacağı yasalaşmıştır. Bununla kalmayıp önümüzdeki süreçte başka yasal uygulamalar da gündeme gelecek ve en küçük arazi birimleri daha da büyütülecektir.

 

  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

 

Kaynak

 

Author: Beril Cansever Devlet

[yazar] [ara sıra çevirmen] [çeyrek asırdır eğitimci]

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This