ATATÜRK: ÖĞRENME VE GELİŞMEYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

 

Adıyla ilk tanıştığım andan itibaren çok düşünmüştüm:

“Neydi Atatürk’ü bu kadar büyük yapan şey?”

Aklı, cesareti, öngörüsü, hiçbir zaman kaybetmediği umudu vs. hepsini kabul etsem de bu kez şöyle bir soru karşıma çıkıyordu:

“Bir insan ne kadar yetenekli olursa olsun, o dönemin çok zorlu koşullarına rağmen, dâhilik seviyesinde entelektüel bir birikime nasıl kavuşabiliyor?”

Bu sorunun cevabını aramak için çokça okumak ve onun yaptığı gibi öğrenme ve merakının peşinden giderek hakiki (ama bağnaz “alternatif tarihçilerin” ısrarla kaçtığı) bilgilere ulaşmak ve bu geçekler arasındaki örüntüleri öğrenmem gerekti.

Yanlış anlaşılmasın… Niyetim büyük bir tarihçi pozuna bürünerek, onun liderlik kodlarını ilk defa ortaya çıkarıyormuşum gibi davranmak değil. Böyle bir iddianın bir tarihçi için bile oldukça büyük bir iddia olabileceğinin farkındayım. Bu yazıdaki amacım sadece onun bir eğitimci gözünden hakikatlerdeki parçaları birleştirildiğinde yeterince vurgulanmayan bugün için bile olağanüstü sayılabilecek özelliğini bir kez daha açıkça ifade etmektir.

 

ataturk1
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

 

Şimdi gelelim konumuza…

Atatürk’ün öğrenim hayatı boyunca hangi okulları bitirdiğini ısrarla ezberletirken, neleri öğrenmek istediği ve öğrendikleriyle kendisine neler kattığını hemen hiçbir derste paylaşmıyoruz. Muhtemelen bu sebepledir ki Selanikli Mustafa’nın dahi bir önder olarak Atatürk’e doğru evrilişin temel kodlarını kaçırıyoruz.

Sözünü ettiğim kodları anlamak için Fransızcayı öğrenme arzusundan başlamak gerekiyor. Selanik Askeri Rüştiyesi’ndeyken onun zekâsına tanık olan Fransızca öğretmeni Nakiyüddin Bey’in bir yandan ona geleceğe ilişkin düşünce ve önerilerini, diğer yandan da “Sen bu Fransızcanın peşini bırakma” yönlendirmesini türlü zorluklarla karşılaşsa da inatla sahiplenmiştir.[1] Atatürk, bu duruma ilişkin şöyle der:

“Manastır Askerî Lisesi’nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Ancak Fransızcada geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarılar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu’nun özel sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim.”

 

Sonraki yıllarda da zaman zaman devam ettiği bu okuldaki öğretmeni Frere Rodriques’e göre Mustafa Kemal gayet ciddi, zeki, çalışkan ve daima elinde kitap bulunan bir öğrencidir.[2]

Fransızca öğrenmesinin onun dünyadaki gelişmeleri zamanında öğrenmesi ve öngörüsünün gelişmesine sağladığı ilk katkılardan birini şu örnekte rahatlıkla görebiliyoruz:[3]

“Mustafa Kemal ilerlettiği Fransızcasıyla 10 Şubat 1897 günü Yunan kralının oğlu Prens Georges komutasında bir torpido gemisinin Girit’e yollandığını okudu. Adım adım yaklaşan Türk-Yunan Savaşı’nı gördü. İstanbul basını ise bu gelişmeleri yirmi gün sonra sayfalarına yansıtabildi.”

 

Bu kadar çaba gösterdiği Fransızca öğrenme motivasyonunun sebebini ve sonuçlarını ise Asım Gündüz şöyle açıklar: [4]

“Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla, Beyoğlu’nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın, Fransız Sefareti kuryeleriyle, İttihatçıların Paris’te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal’e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal’e Fransızca dersi veriyordu. Bizler, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat Cebesoy’du. Çünkü Ali Fuat Fransız okulundan Harbiye’ye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal, Harbiye’de iken her tatilde Selanik’te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi.”  

 

Sadece Asım Gündüz’ün aktardıklarına bakarak onun meraklı bir öğrenen olduğu çıkarımını yapmak mümkün olsa da yetersiz kalıyor. Çünkü Fransızca öğrenme serüvenine ek olarak, Fransızca kadar ileri seviyede olmasa da Almanca öğrenmeyi de sığdırabildiğini ise 1908’de Almancadan bizzat çevirerek yayınladığı General Litzmann’a ait “Takımın Muharebe Talimi” adlı -askerî eğitimle ilgili- kitabın Selanik’te yayımlanması bize apaçık gösteriyor.[5]

Henüz genç bir subayken gerçekleştirdiği bu ve benzeri yayınları, kişisel öğrenme sürecinde öğrendiklerinin avantajını bencilce kullanmak yerine toplumsal, siyasal ve askeri bir değere dönüştürmeye çalıştığını da bize apaçık gösteriyor.

Bu öğrenme ve gelişme aşkı, farklı görevlerden ötürü sürekli yer değiştirmeyi gerektiren zorlu askerlik koşullarına rağmen hiç sönmüyor. Çanakkale Savaşı gibi olağanüstü mücadelelerin söz konusu olduğu bir dönemde cephede kendisiyle görüşen gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın’ın şu gözlemleri adeta ibretlik:[6]

“Yazıhanesi üzerinde bir gümüş Çerkez kamasının yanı başında Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın Boule de Suif’i, Lavedan’ın Servir’i duruyordu. Şüphe yok ki Paşa, sükûnetli dakikalarının boşluğunu edebiyatla dolduruyor.”

 

En zorlu savaşlarda dahi hiç bitmeyen öğrenme aşkının Türkiye Cumhuriyet’i kurulduktan sonra nasıl devam ettiğini büyük tarihçilerimizden Enver Ziya Karal şöyle açıklar:[7]

“O bir eseri okumaya başlayınca bitirmeden bırakmazdı. Bırakmak zorunda kalırsa, bıraktığı tarihi, sonra da bitirdiği tarihi işaret ederdi. Ayrıca, okurken önemli ve eleştirmeye elverişli gördüğü fikirleri de işaretler, onları yakın arkadaşları ile söz veya yazı ile tartışırdı. (…)Atatürk’te kitap okuma ve öğrenme merakı hayatı boyunca sürecektir.”

 

Yazıyı yazmaya başladığım andan itibaren onun bitmeyen öğrenme aşkına ilişkin o kadar çok anekdotla karşılaştım ki, hepsini buraya almak mümkün olmadı. Hiç bitmeyen okuma ve öğrenme aşkının ona neler kazandırdığını daha derinlemesine anlamak için, son olarak Vasıf Çınar’la yaşadıkları şu meşhur diyalogu tekrar hatırlamakta yarar var:[8]

 

Vasıf Çınar, “Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma… 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?” der.

Atatürk gülümseyerek, “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım.” Şeklinde karşılık verir.

Ona temellerini atmış olduğu bugünlerin koşullarından bakan bizler açısından hem hazin, hem de onur verici bir durum daha var ki, o da çok istemesine rağmen ömrünün önemli bir kısmının savaş cepheleri ve diğer askeri görevlerde geçmesi nedeniyle yerleşik bir kütüphaneye sahip olmasının ancak Cumhuriyet kurulduktan sonra mümkün olması.[9]

Bir ülkenin var olma mücadelesine cephe cephe, meydan meydan önderlik ederken kendisiyle ilgili en büyük isteğinin kişisel bir kütüphane kurmak istemekle sınırlı (belki de sınırsız) kalmasından çıkarılacak ne çok ders var…

Öte yandan ilgisiz gibi görünebilecek bir diğer hakikati de bu bağlamda ayrıca not etmekte yarar var:

Osmanlı Sultanı 2. Mahmut’un isyan ve darbe girişimlerine rağmen güçlükle temellerini attığı; Sultan Abdülmecid’in ise Erkân-ı Harbiye Mektebi ile pozitif bilim esaslı batı tipi eğitim temelinde güçlü bir istikamet çizdiği Subay okulları, nitelikli subay sınıfının yetişmesinde önemli bir rol oynamıştır.[10] Kuşkusuz bu zemini tüm subaylar doğru kullandılar. Hem savaş meydanlarında Osmanlı’nın yıkılışını geciktirecek önemli başarılara imza attılar, hem de sanat ve sosyal bilimlerde önemli kişisel, askeri ve siyasi nitelikler edindiler. İlber Hocaya göre tam da bu bağlamda Atatürk diğer nitelikli subaylardan şu yönleriyle sıyrılarak ölümsüzleşiyor[11]:

“(….) Genç komutan Mustafa Kemal Paşa, ‘cahil ve liyakatsiz’ komutanlar arasında sivrilmiş biri değildir, nitelikli insanlar arasında ön almıştır. O, onların arasında ‘dehası’, yer yer sertliği ve atılganlığı ama eldeki imkânlarla hedefi ayarlamayı bilen ölçüsüyle sıyrılmıştır.

(….) Osmanlı ordusunun iyi eğitimli, bilgili mensupları hiç az değildi. Dört dili çok iyi bilen, iyi bir ressam olan Enver Paşa, çocuklara müzikal oyun yazacak kadar her dalda becerisi olan Kâzım Karabekir Paşa veya Rusça dahil dört-beş dili iyi bilen Kût’ül Amare’nin asıl komutanı Albay Nurettin (sonraki Sakallı Nurettin Paşa), Nâzım Hikmet’in dayısı Ali Fuat Paşa… Bu gibi örneklerin içinde Ulu Önderimiz, sosyal bilimlerdeki ve sanat dallarındaki dehasını, yönlendiriciliğiyle ortaya koydu.

 

Öğrenmeye, bilime, iyiliğe ve güzelliğe adanmış bu asil ömrün sahibine yönelik hakikat düşmanları tarafından artan saldırılardan zaman zaman endişe duysam da onun şu sözleri beni fazlasıyla rahatlatıyor:[12]

“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli sonuçları kalpleri doldurur.”

 

ozelkitaplik1
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn

Atatürk’ün kişisel kitaplığı – Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi

 

[1] Yahya Akyüz. “Atatürk’ü Yetiştiren Öğretmenlerden Birkaçı” Atatürk Devrimleri ve Eğitim Sempozyumu, Ankara: A.Ü. Eğri tim Fak. Yay. 92, 1981, s. 113.

[2] Erdal Ceyhan. http://egitimvebilim.ted.org.tr/index.php/EB/article/download/5802/1930 (Son Erişim Tarihi: 06.11.2016)

[3] Songül Saydam, Yaşar Öztürk. “Bir Dahi Yetişiyor. Mustafa Kemal’in Çocukluğu” İyi İnsanlar Yayınları. 1. Baskı. İstanbul. 2008 s.59

[4] http://www.ata.tsk.tr/01_hayati/harbiyedeki_ogrenimi.html (Son Erişim Tarihi: 06.11.2016)

[5] http://www.ata.tsk.tr/content/media/01/takimin.pdf (Son Erişim Tarihi: 06.11.2016)

[6] http://www.ata.tsk.tr/content/media/01/mulakatlar/1.pdf (Son Erişim Tarihi: 08.11.2016)

[7]Bünyamin Saraç. http://atailkuyg.ege.edu.tr/files/b_s-ata_kitap.pdf (Son Erişim Tarihi: 08.11.2016)

[8] https://www.tccb.gov.tr/ata_ozel/kitaplik/ (Son Erişim Tarihi: 08.11.2016)

[9] https://www.tccb.gov.tr/ata_ozel/kitaplik/ (Son Erişim Tarihi: 08.11.2016)

[10] http://www.milliyet.com.tr/kansiz-reform-asrinin-padisahi/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/22.04.2012/1531181/default.htm (Son Erişim Tarihi: 06.11.2016)

[11] http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ilber-ortayli_614/baskomutanin-millet-katina-yukselisi_40269637 (Son Erişim Tarihi: 07.11.2016)

[12]http://www.atam.gov.tr/duyurular/ataturke-gore-ataturk (Son Erişim Tarihi: 08.11.2016)

Author: Mustafa Göktaş

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This