DÂHİLER KÜÇÜKKEN: MICHAEL FARADAY

 

Yazan: Batuhan Kav*

 

Bir akşamüstü yaşadığınız yerde bisikletinizle gezintiye çıktınız. Hava karardıktan sonra da yeterince aydınlatılmamış bir sokağa saptınız, ışığa ihtiyacınız var. Yapabileceğiniz bir şey bisikletinizin dinamosunu çalıştırmak ve pedal çevirmeye devam etmek; tekerleğin dönmesi size ihtiyacınız olan ışığı sağlayacaktır. Bunu yaparken ilginç olan nokta, insanlığın da elektrik üretebilmek için çok da farklı bir yola başvurmuyor oluşudur. Sadece daha büyük sistemler kuruyoruz; akarsuların önüne barajlar inşa edip suyu biriktiriyoruz, nükleer santrallerde suyu buharlaştırıyoruz ve hepsinin sonunda büyük türbinleri döndürüyor ve elektrik elde ediyoruz. İşin en ilgi çekici kısmı ise, bence, enerjiyi üretirken dayandığımız elektromanyetik indüksiyonun keşfini 1800’lerde, 13 yaşında okulu bir daha dönmemek üzere terketmiş, hayatında hiçbir matematik eğitimi almamış bir bilim adamına borçlu olmamız.

1791 yılında Londra’da Michael Faraday ismiyle doğan çocuk, bilim tarihinin gördüğü en üretken ve devrimci bilim insanlarından birisi olarak tarihe geçti. Çok fakir bir ailede doğdu, 13 yaşında okulu bıraktı ve 7 sene boyunca bir ciltçide çırak olarak çalıştı. Sonrasında ise İngiltere’nin en önemli bilimsel kurumlarından birinde, çağın önde gelen kimyagerlerinden birisinin yanında asistan oldu ve elektriğe olan bakış açımızı değiştirdi. Peki, bu fakir ama zeki çocuk bütün bunları nasıl yaptı, neler okudu, nelerle ilgilendi, kimlerle takıldı? Biz acaba bu büyük dehanın altındakileri, onu var eden etmenleri anlayabilir miyiz? Benim fikrim, mini mini Michael’a bir bakmak gerektiği yönünde.

Michael’ın annesi okuma yazması olmayan bir ev kadınıydı. Babası ise sık sık rahatsızlandığı için işine sürekli gidemeyen bir demirci ustasıydı [1]. Zaten Michael da 13 yaşında devam ettiği ilkokulu aile bütçesine destek olmak için bırakmış ve bir ciltçinin yanında çırak olarak işe girmişti. 7 sene sonrasında ise dükkanı ülkenin önde gelen kimyagerlerinden birisinin laboratuvar yardımcısı olmak için terkettiğinde geniş bir bilgi birikimine, müthiş bir el becerisine ve bütün yaşantımızı değiştirecek bakış açısına sahipti. Oldukça sıradışı… Elbette bu kadar hızlı geçersek her şey anlaşılmaz ve doğaüstü duracaktır; doğuştan inanılmaz bir zekaya sahip olan kişi, büyüdüğünde de dünyayı sarsacak işlere, bizim hiç akıl sır erdiremediğimiz bir şekilde imza atacaktır. Ama biz küçüklüğüne biraz daha yakından bakacağız ve az da olsa onu anlamaya çalışacağız.

 

Faradaylar’la Tanışın!

Faraday ailesi, oldukça fakir ve bir o kadar da genel eğitimden yoksun bir aileydi. Bu şartlar altında yetişen bir çocuğun da benzer şekilde gelişmesini ve eğitimden yoksun kalmasını bekleyebiliriz. Halbuki, ailesi onu ilkokula göndermiş ve durumları çok kötüleşene kadar da okula gitmesini desteklemişlerdi. Şartlar 1798 yılında Michael’ın okulu bırakmasını gerektirdiğinde Michael henüz 13 yaşındaydı ve okuma yazmayı anca sökmüştü. Bunun dışında biraz aritmetik almış; coğrafya, Latince ve antik eserleri kısmen öğrenmişti. Tam bu noktada kesilen bir eğitimin günümüzde bilim insanlığı yönünde giden yolda çok büyük bir engel oluşturacağı kesindir. Halbuki, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi [2], o dönemde okulların müfredatında doğa bilimleri bulunmamaktaydı ve bu yüzden de Michael yıllarca daha okusa dahi tek bir fizik dersi görmeyebilirdi. Bunun sebepleri oldukça çeşitli ama ilk sıralayabileceklerimiz bilimin o dönemde çok gelişmemiş olması, halk tarafından benimsenmemesi ve dinsel konulardaki görüş ayrılıklarının varlığıdır. Eğer okullar sadece bilgi veren yerler olsaydı, okulu erken bırakmanın yaratacağı boşluğu elemiş olacaktık; ama okullar aynı zamanda öğrencilere odaklanmayı, düşünmeyi, çalışmayı ve kendini geliştirmeyi de öğreten yerlerdir. Michael’ın ilk yılları, bu eksikliği kapatmasına yardımcı olacak çok önemli iki olayla doludur.

 

Bir Eğitim Ortamı Olarak Dini Cemiyet: Glasitler

Birincisi, Michael ve ailesi Glasitler (Sandemanlar) denilen dinsel bir örgüte üyeydiler. Örgüt deyince hemen terör canlanmasın gözümüzde; yıllar önce dinin devlet yönetimindeki rolu yüzünden kilise ile bağlarını koparmış ve öğretilerini İngiliz Kilisesi’nden bağımsız olarak yayan bir örgüttü Glasitler. Bütün cemaatin bir araya geldiği toplantılar sık sık düzenlenirdi. Üyeler burada öğretilerini tartışır ve yayar, fikirlerini ortaya atarlardı. Faraday ailesi de bu toplantılara düzenli olarak katılırdı. Michael’ın en çok faydalandığı kısım ise bu cemaatin cemaat üyelerine yardımcı olduğu ve karşılıklı destek gösterdiği toplantılardı. Cemaat üyeleri her türlü soruna merhem olmaya çalışır, gençleri destekler ve cesaretlendirir, daha önemlisi de kişilerin kendilerini geliştirmesi için yollar gösterir ve yardımcı olmaya çalışırdı. Hal böyle olunca Michael da ailesinin gösteremediği yolu ve desteği bu toplantılar sayesinde, adeta ikinci bir aileden alır gibi aldı [1]. Öyle ki, bu toplantılardan kaptığı kendini geliştirme özelliği hayatının, ve haliyle bilim tarihinin değişmesine yol açtı.

 

Cilt Dükkanında Geçen Gençlik

İkinci olay ise Michael’ın okulu bıraktıktan sonra yanına çırak olarak girdiği ciltçi dükkanı ve Riebou ustadır. Riebou usta, her şeyden önce iyi niyetli ve sevecen bir karaktere sahipti. Genç Faraday’ın rahatlıkla ve huzurla çalışabileceği bir ortam yaratmasının yanı sıra, Michael’ın ciltçilik dışındaki uğraşlarla ilgilenmesine fırsat veriyor ve destek oluyordu. Ciltlenmesi için gelen kitapları okumaya dalan Michael’ı rahatsız etmiyor ve bu okumalar işin önüne geçse bile nazik bir şekilde işine dönmesi konusunda uyarıyordu. Bazen Michael kitaplarda gördüğü deneyleri tekrar etmek istiyordu; bunun için Riebou dükkanın arka tarafına ufak bir laboratuvar kurmasına izin vermiş ve Faraday orada çalıştığı süre içerisinde de bu çalışmalarına destek olmuştur.

Ciltçi dükkanı, o dönemde kitap okumak isteyen birisi için bulunmaz nimette bir yerdi. Zengin insanlar için bile neredeyse lüks olan kitaplardan onlarcası dükkanda ciltlenmek için bulunuyordu ve Faraday bunları okurken hiçbir masraf yapmak zorunda kalmıyordu. Herhangi bir kütüphane imkanı olmayan Michael burada Binbir Gece Masalları’ndan bilimsel kitaplara pek çok eseri okuma şansı edindi. İlk başlarda çok geniş bir yelpazede eline geçirdiği kitapları okuyordu [3], fakat zamanla ilgisi bilimsel kitaplara, Britanika Ansiklopedisi’ndeki elektrik maddesini okuduktan sonra da elektriğe kaydı. Bu dönemde Riebou’nun Faraday ile ilgili sözlerine yer verecek olursak, kendisi şöyleydi: “aklı sürekli meşgul. Neredeyse bütün zamanını düşünerek geçiriyor. Sabahları sık sık gezilere çıkıyor, …… bölgelerini geziyor. Merakı doğaya yönelmiş durumda” [3]. Evet, merakın kıvılcımlarını görebiliyoruz, ama Faraday’ın aşması gereken sorun, yani kendi kendine öğrenmeyi öğrenme sorunu hala mevcut. Bunu aşması ise, gene dükkanda eline geçen bir kitapla mümkün oldu.

 

Hayat Değiştiren Kitap

İngilizce adıyla “The Improvement of The Mind”, yani “Aklı Geliştirmek”, Isaac Watts isimli bir İngiliz tarafından yazılmış ve tam da Faraday ciltçide çalışırken yeni bir baskısı çıkmıştır [1, 3]. Günümüzdeki kişisel gelişim kitaplarının öncüsü niteliğindeki bu kitap, şu anki sığlıktan uzak ve gerçekten de faydalı olabilecek bir kitaptı [1].

Temel olarak insanların nasıl öğrendikleri ve ne şekillerde öğrenebilecekleri üzerine yazılmış olan bu eserle ilgili Faraday daha sonra “öğrenmeye yönelik metodlar hakkında harika bir kitap” şeklinde yazacaktır [1]. Neler vardı bu kitapta? Faydalı ve yönlendirilmiş okuma, dikkati toplama, hafıza, gözlem ve yeni diller öğrenme üzerine yazılmış bölümler ve tavsiyeler. Misal, öğrenmenin pasif bir süreç olmadığından, bir kişi ne kadar aktif bir şekilde bu işleme dahil olursa o kadar çok şey öğreneceğinden; bunu gerçekleştirmek için de derslere gidilmesi gerektiği, sorular sorulması, kitaplardaki eksiklerin bulunup kişinin kendisi tarafından düzeltilmesi ve hatta gerekiyorsa baştan yazılması gibi öneriler bu eserin, günümüzde bile, hala çok iyi bir kaynak olabileceğini gösteriyor. Faraday ise bu kitaptan olabildiğince faydalanmış ve hayatının geri kalanında kendisine rehber edinmiştir.

Şimdiye kadar güzel yol aldık. Faraday’ın aileden gelen bilgi ve ilgi eksikliğini Glasitler ile nasıl kapattığını, ciltçi dükkanında gördüğü iyi ve öğretici ortamı ve sonunda kendine rehber edindiği Aklı Geliştirmek eserini gördük. Gene de, hala bir ciltçi çırağından bahsediyoruz; bilim dünyasına girişi ise biraz şans ve bolca ter ile oldu.

 

Çıraklığın Son Yılları ve Bilim Dünyasına Giriş

1810 yılından itibaren, yani Aklı Geliştirmek kitabına ulaştığından itibaren Faraday Londra’daki bilimsel cemiyetlerde halka açık verilen bilimsel derslere ve konferanslara düzenli olarak katılmaya başladı. Ayrıca önemli gördüğü bütün yazıları toparladığı bir günlük tutmaya başladı. Öğrenmek için gösterdiği çaba takdire şayan; önce cemiyetlerdeki halka açık derse gider, en ön sıraya oturur ve derste anlatılan önemli yerleri, noktaları not eder, daha sonrasında hemen eve gider ve notları daha detaylı bir şekilde temize çıkarır, eksik gördüğü yerleri tamamlardı. En sonunda ise bütün dersi en baştan kendisi akıldan yazardı [1]. Birkaç kere okuyup sınava giren bizlere kıyasla, gerçekten muazzam bir çaba!

Birkaç yıl içerisinde kendisi de ders vermeye başlayan Faraday, tıpkı Darwin’in de yaptığı gibi bölgesinde faaliyet gösteren bir cemiyete gitmeye başladı. Şehir Felsefe Cemiyeti olarak anılan bu dernekteki toplantılar, dersler ve tartışmalar Faraday için çok faydalı oldu. İki sene içerisinde ise ilk defa kendisi orada bir ders verdi; konusu elektrikti ve o zamanlar elektrik ile ilgili karşıt görüşlerden bir tanesini seçecek ve savunacak kadar kendinden emin ve bilgi doluydu. Öyle ki, derneğin kurucusu kişi Faraday’a fikirlerinin yanlış olduğunu söylediği zaman kendi bildiklerinin doğruluğunu iddia edecek ve savunacak kadar güveniyordu kendisine.

1812 yılında çıraklığı sona ermek üzereyken Faraday hala kendi bilimsel kariyerini devam ettirebilecek bir iş bulmuş değildi. O zamanlar, bilimsel bir kariyer oldukça zordu, iş olanakları çok azdı ve maddi gelir ise yeterin altındaydı. Thomas Huxley, dönemin önde gelen İngiliz bilimadamı, bilimsel kariyer için şöyle diyordu: “bilimsel kariyer yapmayı seçen kişi, yoksulluğu değil, hiçbir şeyliği seçmiştir ve bizim hiçbir şeyin üzerine yaşamayı keşfetmemiz gerekiyor.”[1] Zaten Faraday’ın kendisi de oldukça umutsuz bir şekilde arkadaşına yazdığı mektupta şartların böyle devam etmesi halinde bilimi (orijinal metinde “felsefeyi” diyor, bu noktaya dikkatinizi çekmek isterim) daha zengin ve şanslı olanlara bırakmak zorunda kalacağından bahsetmişti. Çoktandır hakettiği şansı ise, işte tam bu yılda döndü.

 

Çıraklıktan Sonra, Humphry Davy’nin Yanında

Humphry Davy, dönemin en önde gelen kimyageri ve belki de bunların en ihtişamlısıydı. Şair bir ruha sahipti, bilimsel keşifleri de sodyum, potasyum, boron ve magnezyum gibi elementlerin keşfi ile üretilen ilk güvenli maden lambasını kapsıyordu. Dönem için gerçekten çok önemli bir kişi olan Davy’nin Londra’da verdiği derslere Faraday, ustası Riebou’nun aldığı biletler sayesinde katılabilmiş ve Davy’nin her hareketinden çok etkilenmişti. Ders vermekteki ustalığı ve elektroliz gibi elektriğin kimyayla buluştuğu bir noktada süregiden çalışmaları Faraday’ın ilgisini çekmişti. Öyle ki 1812 Ekim ayında Davy gözünden yaralanıp geçici olarak iş göremez hale geldiğinde Faraday hemen onun yardımcılığı için başvurmuş ve birkaç ay onunla çalışma fırsatı elde etmişti. Daha sonrasında Davy‘nin iyileşmesi üzerine işten ayrılmış ve bir süre daha şansın yüzüne gülmesini beklemişti. Kısmet bu ya, üç ay kadar sonra Davy’nin asistanı kavgaya karıştığı gerekçesiyle işten çıkarılmış ve Faraday kendisini dönemin en önde gelen bilim kuruluşlarından birisi olan Kraliyet Enstitüsü’nden gelen bir mektupla bulmuştu; Davy kendisini yardımcısı olması için çağırıyordu [1]. Bu, Faraday için bulunmaz bir fırsat ve aynı zamanda da göz kamaştırıcı bilimsel kariyerinin başlangıcıydı.

1867 yılında ölene kadar Faraday elektriğin anlaşılması konusunda sayısız çalışma yaptı: O, elektrolizde kendi adıyla anılan yasaları keşfetti, biz maddeleri metallerle kaplayarak paslanmaz çelikleri ürettik; elektromanyetik indüksiyonu buldu ve biz elektrik santralleri yapabildik; Faraday kafesini inşa etti ve biz yükün evrensel korunumuna dair fikir sahibi olduk. Daha saymadığım çok önemli buluşu var Faraday’ın. En inanılmazı ise, bütün bunları tek bir matematiksel ifade kullanmadan bulması ve çağdaşlarına aktarmasıydı. Bu nokta, Faraday ile ilgili en çok öne çıkan noktadır ve birkaç çift laf etmek isterim burada. Faraday o kadar iyi bir deneyciydi ki, sonuçlar arasındaki basit ilişkileri görebiliyor ve onları iyice ortaya çıkarıncaya kadar deneylerini sürdürüyordu. Elde ettiği sonuçları ise o kadar açık ve yalın bir dille aktarıyordu ki sonuçlar kendiliğinden ortaya dökülüyor ve bir matematiksel formülün yaratacağı iknayı yaratıyordu; sonuçlarını matematiksel ifadelerle değil, sözcüklerle ifade ediyordu ama bunu yaparken konuya hakimliği, öngörüleri ve öne sürdüğü savların açıklığı, matematik bilgisindeki eksikliğin önüne geçiyordu. Bazı kişilere göre, matematik bilgisinin azlığı Faraday’ın işine yaramış bile olabilir; bilimsel olayların karmaşık matematiğinde gezip boğulmaktansa kendisini olayların fiziksel niteliklerine vermiş ve pek çok önemli ilkeyi de ortaya çıkarmıştır. Bu konuda, son olarak, ışığın matematiksel yasalarını keşfeden İskoç büyük fizikçi James Maxwell’e kulak vermek gerekiyor bence: “Faraday aslında çok üst düzeyde bir matematikçiydi. Öyle ki, gelecek matematikçilerin kullanabileceği pek çok bilgi ve yöntem bıraktı.”[4, 5]

Michael Faraday, ailevi ve maddi açılardan şanssızdı, ama bu eksikliğini kapatabilecek bir cemiyeti ve çalışma ortamı vardı. Okul bilgisinden yoksundu ama çok çalışkandı, kendisini geliştirebileceği her fırsatı sonuna kadar kullandı. Doğayı anlamak istiyordu, kendisini geliştirmek istiyordu, çalışmak istiyordu. Sonunda, yıllar yılı biriken bilgisi büyüdü, büyüdü ve şansın da biraz yardımıyla onu çok iyi bir kurumda çalışır hale getirdi. Gerisi; insanlığın elektriği anlamasına yapılan onlarca katkı ve adının tarihe altın harflerle yazılması…

 

 

Kaynakça
1-Howe, M. Genius Explained, 1999. Cambridge
2-Kav, B. Dahiler Küçükken -1-, http://www.acikbilim.com/2013/09/dosyalar/dahiler-kucukken-1.html
3-Williams, L. P. Michael Faraday, 1965. Londra
4-The Scientific Papers of James Clerk Maxwell Volume 1, 2003. Dover
5-http://en.wikipedia.org/wiki/Michael_Faraday

 

 

 

*Kaynak: Açık Bilim
Batuhan Kav, “DAHİLER KÜÇÜKKEN -2-“
http://www.acikbilim.com/2013/10/dosyalar/dahiler-kucukken-2.html

 

Kapak görseli

Author: Kılavuz Kirpi

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This