AYAKKABISI AYAĞINDAN DEĞERLİ İNSANLAR ÜLKESİ

 

21 Ağustos’ta başkente yağan yağmur yine altgeçitleri kuyuya döndürmüş. Sokaklar birer nehir adeta… Kapalı mekânlar da korunabilmiş değil. Konservatuarda halılar, piyanolar yüzüyor. En işlek altgeçitlerden birinde görevliler şelaleye dönen suları durdurmaya çalışıyor.

Ana caddelerde ellerinde ayakkabılarıyla, dize kadar yükselen kahverengi sular içinde yürüyen insanlar gördüm. Ayakkabıları ellerinde…

Ayaklarına, öylece atılmış bir cam ya da metal parçası batabilir. Keskin bir asfalt kenarı, beton yırtığı etlerini kesebilir. Ciddi şekilde yaralanabilirler. En azından kokusundan, kanalizasyon karıştığı belli olan bu pis su, mikrop kapmalarına neden olabilir. Ama onlar ayakkabılarını ellerine alıp, yalınayak yürüyorlar. Ayak, ne de olsa “yaması kendinden”, iyileşir. Oysa ayakkabı dediğin kaç para?

 

AYAKKABISI AYAĞINDAN DEĞERLİ İNSANLAR ÜLKESİ_1
  • Facebook
  • Twitter
  • Google+
  • LinkedIn
Görseller, CNNTürk, Haber1, Cumhuriyet, HaberTürk, Hürriyet ve Haber Ankara kaynaklarından derlenmiştir.

 

***

 

17 Ağustos 1999 Saat 03:02 desem ne gelir aklınıza? Deprem, değil mi…

İstanbul Teknik Üniversitesinin değerli hocası Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, yaşamsal öneme sahip bilgileri Twitter hesabından paylaşıyor, kaç gündür. Bedava! Herkese ulaşabilsin diye sosyal medyadan üstelik!

Mikdat Hoca, büyük Marmara depreminin yıldönümünde bizleri iki omzumuzdan tutup depremden önce sarsmaya, kendimize getirmeye çalışıyor. Depreme karşı sahici önlem nedir, nasıl alınır, gösteriyor. Bizim gibi deprem ülkesi olan Japonya’da neler yapıldığını resimlerle kısa açıklamalarla paylaşıyor. Herkes anlasın, tedbirini alsın, çöken binalarda ölmesin diye…

Doğrusu yaptığı büyük vatanseverliktir, kamu hizmetidir. Siz hiç bedava baklava dağıtan bir tatlıcı gördünüz mü? Sermayesi bilgi olan bir akademisyenin ilmini bu şekilde paylaşması, bizlere yaşamımızı hibe etmek demek.

Peki, bu alicenaplığı için hocaya kimse teşekkür ediyor mu? Sanmam. Belki üç-beş okuyucu…

Söyledikleri uygulamaya geçiriliyor mu? Yooo. Sorsak, “çok masraflı canım o işler!”

Devlet katından, yetkililerden falan bir ödül, bir ikramiye? Komik olmayayım, değil mi…

Hatta hoca “özel” bir üniversitede çalışıyor olsa “yeeaağ buna verdiğimiz paraya iki yard. doç. çalıştırırız” diye düşünen bir “patron” tarafından işinden bile atılabilir maazallah…

 

 

***

 

Bir eğitim yazarının ne üstüne vazife bu işler?

Bir eğitimci nasıl olur da şehircilik, belediyecilik, mühendislik, deprem ve sairle ilgilenir?

 

YGS sonuçlarına bakacak olursak üniversitelerin dörtte bir kontenjanı bu sene de boş kaldı.

TEOG sonuçları gösterdi ki “okumaya” hevesi kalmayan öğrencilerin oranı toplamın dörtte birine yaklaşmış.

İmam Hatip Liselerinin toplam kontenjanı 202 bine yaklaşırken Fen Liseleri ile Sosyal Bilimler Liselerinin toplam kontenjanı 34 binin altınaymış.

2015 takvimini geçen gün ilk defa gören (!) hükümet yetkilileri kurban bayramının zamanını fark edip yaz tatilini uzattı. Deniz sezonunu “kesat” geçiren turizm sektörü üç-beş kazansın diye okulların açılışını ta 28 Eylüle erteledi. 17 Haziran’da sona erecek eğitim öğretim yılı sadece 36 haftadan oluşuyor. Kar tatilleri, resmi tatiller hariç. Demek ki yılın üçte biri / 4 ay / bir mevsim / 16 hafta okullarımız tatil.

Üniversitelerin az tercih edilen fen bilimleri bölümleri de kapatılacakmış. Müflis esnafın kepenk kapatması gibi… Az aşağı bakın, YÖK başkanı bizzat açıklıyor:

 

 

Yani?

Depremmiş, selmiş, kuraklıkmış, yoksullukmuş bize ne!

Zaten fizik, kimya, matematik, biyoloji falan hep zor şeyler…

Bize bilim gerekmez.

Ucuzundan bir çift ayakkabı yeter.

 

 

 

Kapak görseli

Author: Beril Cansever Devlet

[yazar] [ara sıra çevirmen] [çeyrek asırdır eğitimci]

Share This Post On

Submit a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Share This